27 Şubat 2010 Cumartesi

VEDA

Hafta sonu çoçuklarımın yanındayım. Bugün Kırklarelinde sinemaya gittik, ve Vedayı seyretmeye karar verdik. Doğrusu film baya ilginç geldi bana, eğer içinde kurgu yoksa bazı şeyleri hiç bilmiyordum, benmi bu konuda cahil kaldım bilemiyorum ama sanırım birçok kişi o ayrıntıları bilmiyordur. Mesela Yaveri (Salih BOZOK) 6yaşından beri beraber olduklarını, Zübeyde hanımın balkan göçünde zorlu bir şekilde geldiğini ve kamplarda Atatürkün onu bulduğunu, Fikriye hanımın Atatürkü çok sevdiği için intihar ettiğini, ve yaverinin Atatürk ölür ölmez kalbine kurşun sıktığını...

Fakat filmde çok fazla tarihten tarihe sıçrama vardı ve o yüzden bazı şeyler kopuyordu sanki. Moderleşme sürecinde kadının daha doğrusu ilk defa Fikriye hanımın başını açması ve arkadaşlarıyla çilingir sofrasına oturtması bugün hala tartışılan bir konunun başıydı sanırım. Atatürkün modern olması nedeniyle Latife hanımı seçmesi hayatının büyük hatası olmuş, onun uyumsuzluğu ve kendini üzmesi yüzünden kalp krizi geçirmiş, mesela bunuda bilmiyordum doğrusu.

Dediğim gibi çok fazla sıçrama olması bazı şeyleri eksik bırakmış gibi, mesela çocuklarımında vurguladığı o pusulası bozuk ve fırtınalı bir havada gemiye bindirilip samsuna gönderilmesi şeklinde okullarda anlatılan bölüm sanki arandı.. İsmet İnönü yoktu..Büyük Millet Meclisiyle ilgili hiçbir sahne yoktu örneğin. Herşeye rağmen güzel bir çalışma olmuş bence. Birçok yerinde duygulanmamak mümkün değil. Örneği taarruz sahnesi.. Anzak askerlerinin makinalı tüfek ateşine karşı hiç düşünmeden saldıran türk askerleri, ve büyük çoğunluğu oracıkta şehit oluyorlar. Aslında düşünüp anlaya çok dersler var bu filmde. Eskiden Ülkemizin ve dedelerimizin ne büyük çileleri olmuş, güzelim Ülkemiz üzerine ne oyunlar oynanmış. Bunların hiç unutulmamasını çok isterdim.

26 Şubat 2010 Cuma

BLOG YAZARLARI BRUNCH BULUŞMASI-DUYURU

Sevgili arkadaşlar duyuruyu aynen paylaşıyorum, yine güzel bir etkinlik daha, düşünen, organizasyonda katkısı olan herkese gönülden teşekkür ediyorum.
Sevgili Blog Yazarları;
Yeni bir organizasyon ile yeniden bir kez daha bir arada olabilmek için harekete geçtik..
Mekanımız Lezzetin Beş Yıldızı Caprice Restaurantlar zincirinin ilk halkası, Mecidiyeköy Caprice Restaurant;

Nezih bir mekanında, açık büfe servis ile güne ve hafta sonuna; sohbet ederek ve sıcak çaylarımızı neşe içerisinde yudumlayarak güzel bir başlangıç yapmaya varmısınız?


Bilgi ve Haberleşme için ;

capricebulusmasi@gmail.com
adresini kullanabilirsiniz..

Katılım İçin;

Blog adınızı,
Gerçek adınızı,
Yanınızda getireceğiniz kişinin adını,
Telefon numaranızı,
İçeren bilgilerin mailini göndermeniz yeterlidir..
(İsimler Ve Blog Adları Kişiye Özel uygulamalar için Gereklidir)

Ulaşım;
Metro ve Otobüs Duraklarına Yakındır.
O gün için çıkabilecek mücbir sebep mazaretleri ile gelemeyecek olma ihtimallerinizi dikkate alarak bilgi vermenizi rica ediyorum..

Kişi sayısı kesinleştiğinde ve buluşma gününe 3-4 gün kaldığında Rezervasyonumuzu yapacağız..
Katılımın en önemli noktası ise blogcanların eşleriyle birlikte katılabilecek olması..
İsteyenler Eşleriyle yada Arkadaşlarıyla Katılım Yapabilir..

Buluşmada olmak istiyorsanız maillerinizi ve gelmesini istediğiniz blogcanlarınız varsa kendi bloglarınızda yayınlayarak duyurmanızı bekliyoruz...
[Brunch Açık Büfe Katılım Bedeli kişi başı 11,-TL dir. ]

Organizasyon Sahipleri;
Celebi74
EsraileMutfak
Degisiktatlar.com

25 Şubat 2010 Perşembe

KANDİLİMİZ KUTLU OLSUN..

Bu gece Mevlid Kandili. Âlemlerin Efendisi, gönüller sultanı Hz. Muhammed'in (sas) dünyayı şereflendirdiği gece. 'Son rahmet elçisi'ne duyduğumuz özlem ve sevgi tazeleyecek bu gece. Müslümanlar arasında yeniden kenetlenme ve birlik duygusunun perçinlendiği günlerin en kısa zamanda gelmesini diliyorum.

KİM DAHA GÜÇLÜ-2

Bu konu gerçekten çok uzun ve hassas bir konu, kendi içinde bazı kısır döngüler içeriyor bugünkü insan anlayış ve yaşam söz konusu olduğunda. Keşke böyle kimin daha güçlü olması gerektiği gibi bir durum olmasa hayatın içinde, çünkü bence gerçekte olması gereken bu değil, gerçekte olması gereken her iki tarafın eksik ve fazlalarıyla güzel bir bütünlük ve saygı sevgi dolu bir aile oluşturmasıdır.

Ancak ne yazikki İnsanlar tek tip değil, iyisi var kötüsü var, insaflısı var insafsızı var, alçağı karaktersizi var, iyi yüreklisi var, ve sanırım şöyle bir tuhaflık var ki, iyi insanlar sanki birbirini bulamıyor büyük çoğunlukla. Melek gibi bir kadın son gerece hoyrat vicdansız bir alçağa eş olmuş. Melek gibi iyi yürekli bir adam, fesat, ikiyüzlü, bencil nankör bir kadına eş olmuş. Anlayamıyorum bazı şeyleri...

Hayat bu kadar zor olmamalı aslında, insanlar biraz insan olsa birbirlerine hayatı daha kolay ve güzel kılabilirlerdi. Eşlerden birinin bir hatası kusuru olduğunda, diğer eş ona 'böyle yapmakla beni üzüyorsun lütfen bunu yapma, şöyle yapsaydın beni çok sevindirir ve mutlu ederdin' dediğinde, çokmu zordur bunu yapabilmek?? Zor olan o değildir, sanırım zor olan İnsan olup bunu anlayabilmektir empati yapabilmektir.


Her iki tarafında hayat içinde zorlukları güçlükleri var, bunu yanlış anlamayın lütfen taraf tutuyor değilim ama yaşamın, toplumun, dinin, erkeğe yüklediği sorumluluklar farklı ve bazı anlamlarda daha zordur. Bunu aşağıdaki yazımda da ifade etmeye çalışmıştım ve geçen gün bunu daha iyi ifade edecek acı bir olay yaşandı Balıkesirde bir ocakta 13 erkek öldü!! 21yaş ile 40 yaş arası 13 insan grizu patlamasında hayatını kaybetti:
Allah rahmet eylesin, yakınlarına sabırlar versin, ateş düştüğü yeri yakıyor. Bu insanlar belki evlerinde adaletli veya adaletsizdi bilemeyiz fakat evlerinin geçimi için indikleri yüzlerce metre yerin altında öldüler. Hayat herkese farklı yük ve sorumluluk yüklüyor, düşündüğümde bana acı gelen şey, yaşamın gerçekleri erkeğe farklı güçlükler yüklüyor, erkeklerde kadınlara farklı güçlükler yüklüyor.
Yani bir erkek haksızlık yapmazsa kadın neden daha güçlü olmak zorunda olsun ki?? Yanılıyormuyum?
Herşey adaletli ve insan gibi olsa kadının oyun oynamasına, katlanmasına gerek kalırmı? İlginç değilmi?

Keşke her iki tarafta birbirini anlasa ve kıymetini bilse. Keşke kadınlar evlenecekler zaman zengin kariyerli bir erkek aramak yerine kendini her anlamda yetiştirse. Zira öyle bir erkeğe gidip haksızlığa uğradığında ekonomik bağımsızlığı yok diye ona mahkum kalıyor. Hep derim erkeğin malına giden erkeğin malı olur.
Keşke erkekler, arabam ve cebimde biraz kabarık cüzdanım olsa elde edemeyeceğim kadın olmaz düşüncesinde olmasalar.

Bir kadın ve bir erkek birbirini tamamlayan iki çok güzel varlıktır aslında. Güzel bir aile ortamı oluşturmalı güzel evlatlar yetiştirmeli, birbirlerine her zaman dürüst olmalı, saygı duymalı, birbirlerini çok sevmeli, anlayışlı olmalı, eksikleri görüp giderebilmeli uyum içinde olup, insan onuruna yakışır güzel bir hayat yaşayıp gidebilmelidir bu fani dünyadan.

Keşke herkes daha fazla insan, daha karakterli bir şahsiyet, daha onurlu ve gururlu olabilse, keşke herkesde adalet ve vicdan duygusu olabilse keşke herkes doğru ve güzel olanı yaşasa yaşayabilse.. Keşke...

22 Şubat 2010 Pazartesi

KİM DAHA GÜÇLÜ..

Blogunu ve bir bayan olarak duruşunu beğendiğim stuven ile bir konuda yapıcı hoş bir tartışmayı burda genelde post üzerinden yaparak belkide bloglar ilk defa olan bir şeyi başlatıyoruz. Konu, erkeklermi daha güçlü yoksa bayanlarmı daha güçlü bu hayatın içinde. Veya hangi taraf daha güçlü olmak zorunda..
İki ayrı gezgenden olduğumuz söylenen bu farklılıkları kendi cephelerimizden ifade ederken belki birbirimizi daha iyi tanımamıza vesile olur bayanlar ve baylar olarak.

Stuven,in paylaştığı görüşleri şunlar..
Kadın güçlüdür ve güçlü kadın nedense erkeklerin korktuğu, bir o kadar da ihtiyaç duyduğu kadındır. neden mi?
Bardağın dolu yarısını görür
bahaneleri değil, kendi doğruları vardır
ne olduğunu görüp, ne olmaması gerektiğini bilir
duygularını yönetmede başarılıdır
kendini iyi bilir/tanır
kendine saygısı vardır
kendine güvenir
kompleksleri yoktur
özeleştiri yapabilir
pes etmez
samimidir

Bence maalesef çoğu bayan bardağın dolu yarısını göremez, erkek gerçek neyse onu görür, erkek oyun oynamaz hayat içinde ama bayanlar bunu yapabilir. Erkeğin hem kendi doğruları hemde hayatın gerçekleri vardır yaşadığı. Duygularını yönetmede bayan kadar başarılı değildir erkek evet, çünkü bayanlar kadar duygusal değildir, çünkü hayatın kendisi bunu kaldırmaz, kadın en ufak zorda ağlayabilir ama erkek bunu yapamaz, deşarj olamaz, çünkü erkekler ağlamaz! Maalesef bir çok kadın ekonomik bağımsızlığı olmadığı için kendisine saygısı ve güveni olmadan bir erkeğe mecbur yaşamak zorunda, yani olsa bile anlamı olmuyor ne yazıkki. Örneğin bir çok kadının aldatıldığı ve aşağılandığı halde boşverip daha iyisini bulamam deyip bilinçli devam ettiğini biliyor görüyorum. Hatta dul bir bayan arkadaşım, diğer bayan arkadaşlarının ona, evlenme bu zengin paralı birini hayatını yaşa salakmısın diye akıl verdiğini biliyorum, ama o kendisine güveni ve saygısı olan bir kadın, çünkü onları dinlemiyor, çünkü dinleyemiyor karakteri buna izin vermiyor.  Bu anlamda bir çok kadın zorunlu olarak veya tercih yaparak pes ediyor düzgün ve temiz bir hayattan. Burdan sonra erkeğin hayat içindeki yaşadıklarını pekde düşünülmeyen görülmeyen bir pencereden anlatmaya çalışacağım.
 
Erkek her zaman güçlü olmak zorundadır çünkü hayatın ve toplumun yüklediği sorumlukları vardır. Erkek evlenecek ve eşine çocuklarına bakacak onları kimseye muhtaç etmeyecektir. Şimdiye kadarki hayat düzeni, yaşamın kendi gelişimiyle oluşan erkek egemen dünya belki şimdiye kadar çok fazla kadını arka planda bırakmıştı fakat şimdi bu böyle değilken bile bayanlar hayatın içine erkek kadar girmekte çokda gönüllü değildir. Erkekler hep ilerde ailesinin ve kendisinin rahat içinde yaşaması için planlar yaparken ve çaba gösterirken ben hala bunu çok fazla görüyorumki kız anneleri ve bayanların büyük bölümü, kariyerli ve maddi durumu iyi olan bir erkeğin arayışındadır. Acı ama gerçek bu. Daha burda her iki cinsin hayata ve ufka bakışı ayrılıyor. Bir izdivaç programını izliyordum, çıkan yakışıklı bir erkeği beğenen bir bayan aradı, özgeçmiş ve iş durumu hakkında konuşurlarken erkek güvenlik görevlisi olduğunu evi olmadığını 800tl maaşı olduğunu söyledikten sonra bayan hemen vazgeçti, neden diye sordular..bayanın cevanı şu oldu. "benim iyi bir işim evim arabam var ben kendimden daha aşağı durumda olan birini istemiyorum doğrusu" dedi.
 
Bence bu çok düşündürücü bir durumdu. Kadın arabası evi olduğunda aşağısı olan erkeği istemiyor ama hiçbirşeyi yokken evi olan arabası iyi bir işi olan erkek istiyor! Anlatabiliyormuyum???
Erkek her zaman ve her anlamda güçlü olmak zorundadır hayatın içinde, hem güçlü hem mal mülk sahibi!
Bunları peşindeyken bir erkek bunları sağlamak için ağır şartlarda çalışmak zorunda kalırken belkide bayanların hassaslıklarına sahip olamazlar , ancak bunun yegane açıklaması bu olabilir. Bayanların yapabilecekleri işler çok sınırlıyken, bir erkek lağım foseptik işinde olabilir, karda kışta 30mt yükselikteki şebeke hatlarında çalışabilir, sokakları süpüren temizlik işçisi olabilir, insanın insanlıktan çıkaran bir döküm fabrikasında veya 2000mt yerin altında çalışan bir kömür ocağı işçisi olabilir, tüm bu şartlardayken akşam eve gelirken elinde bir poşet dolusu yiyecekle gelemiyorsa kendisini adamdan saymaz kahrolur.

Bir erkek her zaman hayatın içinde güçlü olmak zorundadır. Gece eve hırsız girse ve siz eşinize bir baksana tıkırtı geliyor deseniz o sizin arkanıza saklanıp sen bak dese ona erkek dermisiniz acaba?? Şu erkek egemen dünyada erkekler yine erkeklerin hayatını zorlaştırır, tıpkı aldatma konusunda kadının kendi cinsine yaşattığı durum gibi. Şöyleki, bir savaş çıksa ülkesini ve ailesini korumak için savaşa giden erkekler başka ülkenin erkekleriyle birbirini öldürürler. Bakınız Irak; en az  birmilyon dul kadının olduğu söyleniyor, çünkü İran savaşı dahil en az birmilyon erkek ölmüş. Erkekler güçlü olmak zorundadır, hayatın içinde tehlikelerin çoğunu yine erkekler oluşturur. Erkekler hem fiziksel anlamda hemde şartlara göre güçlü olmak zorundadır.
Şu anda aklıma gelen ilginç birşeyi yazacağım..düşünün bir kadın asla canı kadar sevdiği birini kara toprağa koyamaz, ama erkek mezara girer onu kollarına alır ebedi istirahatgahına koyar ve üstünü kara toprakla örter..Erkek güçlü olmak zorundadır evet, ve bir kadın kadar duygusal olması beklenemez bir erkekten, ama erkek olması beklenir bir erkekten, bir erkek bu misyona sahip olmak için bazı duyarlılıkları farklı oluşur.
 
Erkeğin fiziksel üstünlüğü onu asla daha fazla insan yapmaz, üstünde yapmaz, bayanların da bizim asla olamayacağımız üstünlükleri vardır..örneğin merhamet duygusu, ancak bir kadında, annede olan merhamet duygusu ve erkekten çok daha fazla istikrarla sürdürebildiği güzel bir yüreği. Bunu şunun için söylüyorum, bir anne çocukları için kendini feda eder ve onlara kendini adar bıkmadan usanmadan bakar büyütür, erkek bu konuda bir kadın kadar olamaz asla. Her iki tarafın birbirinden farklı olan üstünlükleri aslında eş olarak muhteşem bir dengeyi oluşturur, yüce Allah bence bu dengeyi harika kurmuş, önemli olan tarafların birbirlerine üstünlük sağlamaya çalışması yerine birbirini anlayıp hayatı, kendilerinde eksik olan yönlerle birbirlerini tamamlayarak sürdürmesidir en güzeli ve doğrusu bu aslında güzel bir denge ve nimettir.

20 Şubat 2010 Cumartesi

SEVMEYİ BİLMEK...

Herkes bir sevgidir aşktır tutturmuş gidiyor hayat içinde, ama gerçek sevgiyi aşkı kaç kişi biliyor acaba? Kaç kişi böyle bir gerçekliğin hakkını verebilir. Bir türk filminde beğendiğim bir sahne vardı adam isyan etmiş şöyle diyordu, "o iyi, bu iyi herkes iyi, o zaman kötü kim"?? Bir bakın herkes şikayet ediyor, kimse diyormu ben şu aşkı mahvetim, diyormu ben şu aşkın kıymetini bilemedim beni seveni küstürdüm diyebiliyormu, varmı bunu diyen bir allahın kulu???
Herkes, birilerinin aşkını mahvettiğinden bahsediyor, aşkı bilinmedinden yakınıyor, adam gibi adam yok deniliyor, kadın gibi kadın kalmadı deniliyor, ya iyide o zaman kötü kimm?? Ben birini tanıdım, kadın allahsız imansız vicdansız birini sevmiş, aldatıldığı halde yıllarca kapıda boynuna atlayacak kadar, özel ortam yapacak kadar, şen şakrak barlarda eğlenecek kadar birlikte bir hayat yaşamış. Adamın aldattığının haddi hesabı yok, adam sokağa atmış gece yarısı, adam aşağılamış başkalarıyla oluyorsun diye iftira atmış, ama hala yıllar geçse bile birşey olmamış gibi yaşayabilmiş onunla, ne bir mide bulantısı, ne bir iğrenme..aksine kata katıla geçen yıllar. Şimdi..bu insanda aşktan sevgiden bahsediyor ve yıllarca yaşadığına dört dörtlük birşey yaşadım diyebiliyor!! Ve his,den bahsedebiliyor..hismi? Nasıl yani? Anlatabiliyormuyum arkadaşlar?? Sevgi aşk tamam, kime göre neye göre, hani pencereden hangi ölçüye bakışa göre?? İşte herşeyi ayıranlar bunlar, herkes aşk ve gerçek sevgi diyor ama bakılan pencereler farklı, ölçüler farklı. Bir ilişkiye başlanıyor bir şekilde, genelde görsellik önemli etken oluyor..adamda boy pos karizma , kadında güzellik, bakım, fizik, ya hayata bakış ve karakter???

O ilk elektrik ve hislerin doruğa vurması sonrasında hissedilen aşkın hüsrana uğraması süreci başlıyor, gün ve gün, ay ve ay, yıl ve yıl...Aşkın başlangıcına değil aşkın bitişine adım atılıyor aslında.. İşte bu yüzden ben her zaman derim ki, başlangıçlar değil sonlar anlamı ve yaşananın gerçekliğini belirler, çünkü gerçek olması gereken şey ortaya çıktıkça, aşk ortadan kaybolmaya başlar, o gerçekki hayata bakış, doğrulara bakış, aynı pencereden hayata bakıştır...

AŞKIN EN BAŞINDA, SEVDİĞİMİZ BİZİM GÖRMEYİ İSTEDİĞİMİZ OLUYOR, GERÇEKTE OLAN DEĞİL... Ve işte bir sürü yaşanmış hüsranla bitmiş Aşk hikayeleri, ve işte bir sürü hasretler, özlemler, kırık korkak yürekler, neyin ne olduğunu bilemeyen hale gelenler.. Aşkın yangını ve külü başka olur..

Hislerden bahsediliyor..dayanağı doğrular olan gerçekler göz ardı ediliyor, çünkü o his hissetmek istediği duyguyu getiriyor, işine geliyor yani, fakat gerçeği götürüyor, ve bir hayat oyunu başlıyor, atan aldatan birine bile iyidir denilebiliyor şu hayatta. Döven bir adama, o benim kocam evimin direği denilebiliyor, çünkü olması gerekeni doğruyu bilmiyor bir çok yürek..

Aldatan vicdansız birinin verdiği hissi, vicdanı olan iyi bir insan veremezmi??
Veremez arkadaşlar inanın veremez, çünkü başta dediğim gibi, insanların bakışları, sevgi anlayışları, hayat ölçüleri başka başka.. Bir bakın, şu bebek katili pisliği bile sevenler var öyle değilmi aşık olan da vardır eminim..!!  Kaç boşta insan varki şu hayatta, karakterliler birbirlerini, karaktersizler birbirlerini buluyor, herkes bir şekilde kendine hitap edeni, kendine yakıştırdığı insanı buluyor işte ölçüleri doğrultusunda.

Aşk ve gerçek sevgi, ölçüler, anlayış, hayata bakış....! Doğruyu, doğru insanı bulmak zor.. Bir çok insan birbirine göre değil aslında, çünkü bence yaş ilerleyip büyük tecrübeler edinilse bile bu hata her zaman yapılabilen birşey, çünkü Aşkın gözü gördür ve insanı kör eder. Yani kör olmadan yarı mantıkla yaşasan bir türlü, kör olup yaşasan bir türlü. Bence her ne olursa olsun bir insan ne isteyip ne istemediğini bilmeli bu hayatta ilk önce hele de evlilik gibi birşey söz konusu olduğunda. Kimse kimsenin canını yakmamalı, yüreğinde onarılmaz yaralar açmamalı, umudunu hayalini yok etmemeli, gerçek aşkı, gerçek sevgiyi, ve en önemlisi bunları SAYGI,yla harmanlayıp yaşamasını bilmeli. Dost sevgili olunabilmeli, ve en önemli birşey daha bence ne biliyormusunuz arkadaşlar EMİN olmak duygusu..
Bence, önce ne istediğiniz bilin, ne istemediğiniz bilin,
asla birini değiştirmeye çalışmayın,
yerine oturmayan taş varsa kendi kendinizi kandırmayın,
doğruları yanlışları ile uyumlu olduğunuz insanı seçin,
asla asgari müşterek değil, azami müşterek arayın, ki katlanmadan yaşayın,
sevginizin hemen yanıbaşında hatta yapışık ikizi olarak saygıyı bulundurun,
size karşı saygıya yakışmayan şeyler yapan biriyle asla şansınızı zorlamayın,
birşeyler katmayı renk katmayı bilen biri olsun mümkünse, ve tabiki sizde...
hayat, zaman, yeterince yıpratıcı, dikkat edin birde siz yıpratmayın, üretin tüketmeyin,
birlikteliğin samimiyeti çelişkilerin olmamasından belli olur, yani aldatan birinin seviyorum demesi gibi,
gerçekten seven insan bir gün yerin dibine sokup sonra telafi etmez bunu alışkanlık yapmaz,
gerçek sevginin olduğu yerde sorumluluk olur umursamazlık asla olmaz.
Bence hayat bir bütündür, gerçek sevgi bir bütündür, o ayrı bu ayrı diye çirkinlikler hafifleştirilemez yaşamak için bahane aranamaz. Sevgiye yakışmayan şeyler varsa bir ilişkide anlam yoktur, herşey bir yalandan ibarettir sadece oyundur gerçek değil.

Aşklar güzel ve tılsımlı başlar, önemli bunun doğru insanla yaşanması, insana ve gerçek sevgiye yakışır bir biçimde yaşatabilinmesidir.

17 Şubat 2010 Çarşamba

HAYAT DERSLERİ-1

Adam yeni kamyonuna bakmak için evinden çıktığında, üç yaşındaki oğlunun gayet mutlu bir biçimde elindeki çekiçle kamyonunun kaportasını mahvettiğini görmüş. Hemen oğlunun yanına koşmuş ve çocuğun eline çekiçle vurmaya başlamış. Biraz sakinleşince oğlunu hemen hastaneye götürmüş.

Doktor, çocuğun kırılan kemiklerini kurtarmaya çalıştıysa da elinden bir şey gelmemiş ve çocuğun iki elinin parmaklarını kesmek zorunda kalmış. Çocuk ameliyattan çıkıp gözlerini açtığında,bandajlı ellerini fark etmiş ve gayet masum bir ifadeyle, "Babacığım,kamyonuna zarar verdiğim için çok üzgünüm." demiş ve sonra babasına şu soruyu sormuş:
"Parmaklarım ne zaman yeniden çıkacak?"
Babası eve dönmüş ve hayatına son vermiş.

Birisi masaya süt döktüğünde ya da bir bebeğin ağladığını işittiğinizde bu öyküyü hatırlayın.

Çok sevdiğiniz birine karşı sabrınızı yitirdiğinizi anladığınızda, önce biraz düşünün. Kamyonlar onarılabilir, ama kırılan kemikler ve incinen duygular hiçbir zaman onarılamaz; genellikle kişiyle performansı arasındaki farkı göremeyiz. İnsan hata yapar. Hepimiz hata yaparız. Fakat öfkeyle ve düşünmeden yapılan şeyler, insanı sonsuza kadar rahatsız eder. Harekete geçmeden önce durun ve düşünün. Sabırlı olun. Anlayış gösterin ve sevin.

1- Kendimi neşelendirmek istedigim zaman en iyi yolun baska birini neşelendirmeye çalışmak olduğunu öğrendim.
2 - Bir bebeğin evlilik sorunlarını çözemeyecegini öğrendim.
3- Bir tartışmayı tatlıya bağlamadan yatağa gidilmemesi gerektiğini öğrendim.
4- İşyerinde romantik iliskiler aranmamasi gerektiğini öğrendim.
5- İnsanin kendisinden daha sorunlu birisiyle evlenmemesi gerektiğini öğrendim.
6- Çalıştırdığımız insanlara iyi davrandığımızda, onların da müşteriye iyi davrandıklarını öğrendim.
7- Bir toplantida zekâmı ya da sohbetimi göstermek konusunda tercih yapmak gerektiğinde sohbeti seçmenin daha iyi olacağını öğrendim.
8- İnsanlara iyi davranmanın hiçbir maliyeti olmadığını öğrendim.
9- Gerçekten yaşamaya başlamak için emeklilik beklenirse, çok uzun bir süre beklenilmiş olunacağını öğrendim. 
10-İyi kalpli olmanin mükemmel olmaktan daha önemli oldugunu öğrendim.
11-Bir domuza ve bir çocuğa istedikleri her seyi verirseniz sonuçta çok iyi bir domuzunuz ve çok kötü bir çocuğunuz olacağını öğrendim.
12-Kimle evleneceğin kararının hayatta verilen en önemli karar olduğunu öğrendim.(Alıntı)

12 Şubat 2010 Cuma

YOK OLUŞ.....

Ayın üçünde anneannemi defnettik....84yıllık bir çınar
yok oldu.... Severdim anneanemi, köyde yaşarlardı her yaz yanlarına gider bir ay kalırdım çocukken. Tarlalara giderdik rahmetli dedem ve rahmet anneannemle. Dedem rahmetli öleli 24yıl kadar oluyor, o zamandan beri yalnız yaşadı anneannem, tek başına yaşadı evinde, ve yaşlılık geldiğinde ihtiyaçlarını göremez oldu. Çocukları birer ikişer ay bakıp birbirine yolladı. Evine, bahçesinin yeşiline alıştığı için yapamadı biryerde. Fakat kendine bakamadığı için bir hastahanenin yaşlı bakım bölümüne yerleştirdiler çocukları.
Arasıra ziyaretine giderdim, "ne zaman ayağa kalkıcam ben be yavrum" derdi. "Ben iyiyim ağrım sızım yok bi ayaklarım tutmuyor, ama düzelcek evime dönücem" dimi derdi. Tüm günleri bir odada yalnız başına geçiyordu, çocukları haftada bir uğrasa ne olur, ki gidemeyen çoktu. Sık sık ruh hali değişiyordu, bazen düzeleceğini umut ediyordu, bazen ise, "bu kadar yeter oğlum çok yaşadım" diyordu, bazen ise nasıl bir yorgunluk yılgınlık içine giriyorsa "ölümü satsalar satın alıcam oğlum" diyordu. İçim parçalanıyordu....

Yaklaşık 2yıldır Hastanenin bakım ünitesinde kalıyor, her gün doktor kontrolünde yaşıyordu, diğer kalan bir çok yaşlı gibi. Herkesin zaman zaman böyle yerleri ziyaret etmesi gerektiğini düşünüyorum, öyle bir bölümki orası, bir çok yaşlı var ve çoğu sadece nefes alabiliyor, ve ölmeyi bekliyor..... Anneannem en iyi durumda olanlardan biriydi herşeye rağmen. Ve salı günü....yaşaması için yemesi gereken yemek nefes borusuna kaçıyor, yaşaması için yaptığı birşey ölümüne neden oluyor....hayat ne tuhaf, nasılda hiç umulmayan şeyler bir sebep oluveriyor ölüme.....

Çarşamba günü rahmetli dedemin ve bir çok büyüğümün olduğu köy mezarlığına götürdük defnetmek üzere,
ve bir atam daha ebedi mekanındaki yerini aldı..... Ona atam derdim, en büyüklerimdendi çünkü.... Bir kez daha sevdiğim bir insanın toğrağın derinliklerine indirilişini, sağına çevirilişini gördüm....bir yok oluş daha.

Hayat ne tuhaf, ne kadar çok saçmalık var hayatın içinde. Ne kadar çok hata ve kırgınlıklar var, yanlışlar yerle bir edişler var..gerçek son yerin içindeki yeri doldurmaktan ibaretken... Herşey ne için, neden???

Şimdi lütfen bir durun durulun ve düşünün... Ne için kimleri kırdınız, hakkını yediniz, kimler ne için sizi kırdı hakkınızı yedi, ne için, değdimi? Kırdığınız incittiğiniz birinden şimdi bir af dileseniz ne kaybedersiniz? Hayatın içinde ertelediğiniz birşey varmı? Sevdiğiniz insana bunu hissettiriyormusunuz, hesap yapmadan sarılıyormusunuz?  Hayatın keşmekeşliğinde sarılmayı ihmal ettiğiniz sevdikleriniz varmı? Hadi durmayın olurmu, şimdi...bu akşam...en kısa zamanda....sıkı sıkı sarılın onlara lütfen. Unutmayın ölüm var ve hepimiz sağımıza çevrileceğiz, o gün herşey boş olacak, herşey nasılda geride kalacak......nasılda.......

2 Şubat 2010 Salı

YAHŞİ BATI-- KÜFÜRLE EĞLENEN TÜRKİYE!

Cumartesi akşamı Forum İstanbula gittik çocuklarla Avatarı seyretmek için fakat seans yeni başlamıştı ve yer olmadığı için giremedik 22.00deki seansa kadar yaklaşık 3 saat olduğu için döndük. Pazar akşamı Bakırköydeki CapaCity,e gittik  Avatar 3boyutlu diye, şansa tam kuyrukta beklerken anons yapıldı Avatara yer kalmadı diye, diğer senas 21.00deydi, e yuh dedim bende. Gelmişken boşa dönmeyelim diye çok konuşulan Yahşi Batıya girelim dedik, girmez olsaydık. Diğer filmlerini tv de seyretmiştim, doğal olarak sansürlendiği için filmin bu kadar olabileceğini düşünemedim.

13 yaş sınırı var 14-17 yaşlarında olduğu için çocuklar sorun olmadı ama keşke olsaydı girmeseydik.
Ya anlamıyorum bir filme trilyonlar harcıyorsun ve espirilerin içinde bir sürü küfür katıyorsun, öyle az buz değil
apaçık küfürler bunlar. Allah aşkına yaş sınırı konmuş 13 altına yasak, iyide 13-14-145-16-17-18 yaşlarında çocuklar için hiçmi sakıncalı değil sanki. Ve salon dolu olmasına rağmen saatler süren filmde çok az yerde gülündüğünü gördüm. Artık Cem Yılmazın herşeyi, o fısıldar gibi konuşması, tavırları tüm filmlerinde birbirinin o kadar aynısı ki.. Bence şow yapsa daha iyi..

Arkadaşlar allah aşkına yanlışmı düşünüyorum geri kafalımıyım ben yani şimdi? Bizler çocuklarımıza küfür kötüdür, küfür sahibine aittir gibi şeyler öğretmiyormuyuz? Ben çocuklarımla bu filmde yan yana olmaktan çok fazla rahatsız oldum. Ve doğrusunu isterseniz aile olarak eşli çocuklu gelenleri hiç anlayamadım, zira dediğim gibi çok fazla ve çok açık küfür dolu. Şimdi burda şu yazıyı okuyan erkek bloger arkadaşların düşüncesini merak ediyorum. Normalde eşimiz yanımızdayken adamın biri sürekli küfürlü konuşsa rahatsız oluruz ve adama döner "terbiyeli konuş burda aile var eşim var" gibi bir konuşma yaparız. Ee eşimiz çocuğumuzla gırla apaçık küfürlerin uçuştuğu bir filmde nasıl rahatsız olmayız, komedi bumu oldu yani??

Bunu bazı insanlarla tartışmaya açtığımda bana şu tepkiyi verdiler, "ya bu hayatın gerçeği hayatta varda filmde neden olmasın" dediler. Yahu arkadaş bu hayatın iğrenç ve çirkin bir gerçeği ya. Madem hayatın gerçeği diye bunu filmlere koyuyorlar o zaman filmde yemek yiyen adam garklasın gurklasın sonra tuvalete gitsin zartlasın zurtlasın afedersiniz ya..insanı zorla konuşturuyorlar ya, kusura bakmayın lütfen.

Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar bumu yani? Tabuları yıkalım onu yıkalım bunu yıkalım çağdaş olalım..çağdaşlık bumu yani, herşeyi koyverelim gitsinmi yani? Filmdir büyütmeyelim anlayışlımı olalım, e iyi peki daha nelere nelere anlayışlı olalım???

Bizler herşeyin iyisine layık değilmiyiz, çocuklarımız düzgün terbiyeli edepli insanlar olsun istemiyormuyuz,
o zaman bu olanlar ne? 13 yaş üstü çocuklarımızla bu filme gittikten sonra, ordaki küfürlere güldükten sonra küfür kötü bir şeydir diye nasıl anlatacağız? Yahu yıllarca Kemal sunal, Şener Şen,e gülerken küfürmü vardıda onlaramı gülüyorduk bizler? En ağır küfür rahmetli Kemal Sunal,ın eşekoğlueşek lafıydı, ki bunu o söylerken bir küfür olarak algılamak mümkün değildi. Ee şimdi espiriler bel altı, cinselliğe dayanıyor, küfüre dayanıyor..bumudur yani artık? Şöyle bir genel bakıyorum hayata, eskiye ve şimdiye, vallahi daha iyi ve güzel olan birşey görmüyorum eski yaşamlara, tarzlara göre. Geçen akşam haberlerde 2 annenin doğurdukları bebeklerini sokağa terk ettiklerini söylüyordu, bir bebek soğuktan donarak ölmüş, diğeri sesini duyan biri tarafından şansa kurtarılmış. Yok yok ben anlamıyorum bu gelinen noktayı.. Onu yık bunu yık, onu aş bunu aş, al sana çağdaş..bumudur Allah aşkına..