30 Nisan 2010 Cuma

SÖYLEYECEK ŞEY BULAMADIM..SİZİ KOLAYLAŞTIRAYIM.

İki post yazdım ve her ikisinde de çok ama çok üzgün olduğumu yazdım, ve bunu tüm yüreğimle yazdım.
Gülen hanımla bir kaç mailleşmemizin hepsinde, diğer birkaç arkadaşlarda da hep haklı olduğunuzu ben bunu istemeden yaptığımı, düşüncesizlik ettiğimi asla farklı bir niyetle değil o zamanki allak bullak neyi ne yapacağımı bilemediğim bir halde bu saçmalığı yaptığımı hep söyledim.
Susmayı düşünüyordum bir başka post yazmayacaktım ama neden hala sürdüyorsunuz? Ben size karşı gelip terbiyesizlik yapmıyorumki, evet istemeden o zaman bir hata yaptım 3gündür heryerde her fırsatta bunu söyledim, kızgınlığınız geçmiyormu? Ben sizi ağlatmayı hiç istermiydim Allah aşkına düşünemedim diyorum anlasanıza, eşeklik yaptım diyorum ne diyeyim söyleyin.

Ben gizlenmiyordum sadece utandığım için gelip gerçeği söyleyemedim, yapılan hiçbirşeyden haberim yoktu
bunun için yeminde ederim, resimlerden çıkışlar alındığı blog açıldığı hiçç birşeyden haberim yoktu, olsaydı asla izin vermezdim bunu da söyledim ve söylüyorum. Neden bana olumlu yazan dostlarımın bloglarına gidip adsız ve adlı olarak, o bize böyle yaptı şöyle yaptı diyorsunuz, ben size bir karşı çıkmıyorumki, her seferinde
başım önümde özür dilerim sizlerden lütfen beni affedin diyorum. Şok şok şok diye başlayan postların devam etmesi, bloglara gidip yazılar yazılması devam etmesi neden.

Gülen hanım benim nasıl bir ruh haliyle bu yanlışı yaptığımı anlayamıyorsa bende onu son postunda yaptığı
gibi sırf beni daha fazla zor durumda bıraktığı ÖZELimi yazmasını anlayamıyorum, maillerde sertleştiğimi yazması en az benim yanlışım kadar yanlış, hele özelimi açıklaması...ve başka bir arkadaşının (aysema)bloguna ilişkimi farklı boyuta taşıması yanlış ve çirkin bir iftira. İnanamıyorum herşeyin bu hale gelmesine.

En baştan beri haksızım, hata yaptım, üzgünüm, özür dilerim beni affedin diyorum ama hala, blogunda kim olursa olsun doğru söylemek adına bu köye yerleştim diyen birine bu yakışırmı deniyor.. Size bu yakışıyormu Allah aşkına, sizde aman dileyenin kellesi herşeye rağmen vuruluyormu. Bir hırsızlık yapıp pişmanlığını duyan ömür boyu açlığamı mahkum ediliyor.
Hayatım da yaptığım en aptallık, saçmalık, düşüncesizlik bu, bumu beni bu kadar rezil kılıyor, sözüne güvenilmez kılıyor, ve sağlıksız bir ruh yapısında insan yapıyor.. Ben o dönem o sağlıksız ruh yapısıydaydım, bir dönemdi o, ki Allah bir daha yaşatmasın ne bana ne de başkalarına..
Evet ben bir hata yaptım hata. İşte beni buldunuz buyurun beni dövün, sövün, kızgınlığınız geçene kadar ne istiyorsanız yapın, fakat böyle genelde özelimi katarak yapmayın, Ali bey gitti aslında o oydu ama burda yok dedi yalan söylüyor demek, mailde sertleşiyor gibi şeyler nasıl birşey.

Başınız sağolsun o dönem annenizi kaybetmişsiniz fakat benim tüm bunların üst üste geldiğini bilmeme imkan varmı? Ne diyebilirim ki suçlu, yanlış, düşüncesizlik yaptığımdan başka. Kırgın kızgın haklısınız dediğim halde bunca uzatmak uzun uzunn postlar, dostlarımın bloglarına yazılar bırakmak niye.

Gülen hanım son mailde ben her mailde olduğu gibi, özür diliyorum lütfen beni affedin ve yine büyük bir blog ailesi olalım diye rica etmedimmi, bu sözler ordaki son sözlerim değilmiydi. Neden bunlar bu kadar neden.
Anlamaya çalışmıyorsunuz, anlayamıyorsunuz peki buna sözüm olamaz, ama kızgınlığın bir kin gibi genelde bu kadar olması ne kadar doğru oldu, hadi beni şok şok şok diye kendinizce deşifre ettiniz bu adam budur şudur dediniz tamam, bu kadar özel niye..

Ben hayattan tecrübe edinemeyen katamayan son derece kaypak bir adamım, ben bir sene öncekinden daha kötü bir adamım peki tamam. 1ay sonra geldim evet, hadi 3hafta olsun, ne kadar zaman sonra gelirsem daha masum olurdum? O bir ayın benim için ne kadar bir dönem olduğunu kim bilebilir, çırpınışımı, nefes almaya çalışmamı, birşeyler yapmaya çalışmamı? Kırgınlığınız kızgınlığınız haklılığınız genel postta özelimi yazmaya ve daha ileriye kadar gitti, zaten siz haklısınız diyordum ben, bu nasıl birşey.

Durun ben sizin işinizi daha da kolaylaştırayım. Evet arkadaşlar bundan sonra sakın benim yazılarımı okumayın, beni adam yerine koymayın, ben müthiş rezil adamın tekiyim, bir büyük hata yaparak dürüstlüğünü sonsuza kadar kaybetmiş biriyim. Özür belki tek başına birşey ifade etmez evet ama yanında son derece pişman olduğumu söylüyorum ve affedin diyorum. Fakat bunlar birşeyi değiştirmez arkadaşlar, yani benim özümde ne kadar düşük, kötü, hain, alçak, rezil biri olduğumu değiştirmez o yüzden bundan sonra benim yazılarımı da benide adam yerine koymayın arkadaşlar.

Oldumu? Dahasını isterseniz kızgınlığınız geçmesi için konunun kapatması için ne gerekiyorsa yapabilirim lütfen söyleyin. Ama bana söyleyin artık, dostlarımın bloglarına gitmeyin, genelde özellere girmeyin.
Lütfen ya lütfen... Ertesi gün anladığımda pişman oldum ve hep pişmandım dedim başka birşey demedim.

Her yazımda haklısınız ben aptallık yaptım, düşüncesizlik ve büyük bir hata yaptım, asla bilinçli yapmadım, isteyerek yapmadım dedim başka birşey demedim, lütfen beni affedin dedim sadece..

29 Nisan 2010 Perşembe

HEDİYE ETKİNLİĞİNE AİT YENİ RESİMLER..

Bu üzüntümün arasında sevindiğim birşey.. Bakmaya gidememiştim...az önce Yetenek-Sizin kardeşin blogunda yeni resimleri gördüm hem burdaki katılan hemde civarımdaki katkısı olan esnaf arkadaşlarımın herşeyin yolunda gidip hediyelerin hasta yavrularımıza ulaştığını görmeleri için yayınlama gereği duydum. Hediye olarak katkısı olan, ulaşmasında katkısı olan, ilgili olan tüm arkadaşlara çok teşekkürler.
http://yetenek-sizin.blogspot.com/search?updated-max=2010-04-28T11%3A21%3A00%2B03%3A00&max-results=5

ARKADAŞLAR..

Kısaca özetlemiştim burda herşeyi, Gülen hanımla da bir kaç mail yazışmasında da kendisine özrümü anlatmaya çalıştım, kendimce nedenlerini. Benim bir blogum vardı ufuk çizgisi diye, genellikle çocuklarımla birlikteliklerimi duygularımı ve yine hayat görüşlerimi yazdığım bir blogdu. Herşeyin müthiş ters gittiği bir dönemdi yaşadığım duygusal ilişki dahil, ordan oraya gitmek zorunda kaldığım yıllar süren boşanma davası, mal davası, nafaka davası, girdiğim inşaat işinde kriz yüzünden iflas etmem herşey ama herşey üst üste gelmişti böyle bir ortam da bir daha dönüşü olmasın diye blogu öldü diye kapatmayı düşündüm, son yazıları dahi rica ettiğim kardeşim dostum biri yazdı, her anlamda dibe vurmuş bir haldeydim düşünemedim. Hayatımın bunca karmaşası içinde ötesini düşünemedim düşüncesizlik ettim bu hatayı yaptım, bilemedim ve bunun için şimdi ve her zaman üzdüğüm dostlarımdan özür ve af dileyeceğim. Anlayışla karşılanmak için yazmıyorum bunları, Allah kimseye o durumları yaşatmasın, çocuklarımdan ayrılmak zorunda kalmam, borçlar için evimi boşaltmak zorunda kalmam, ve daha bir sürü şey içinde sağlıklı düşünemez olmuşum herşeyi. Bu özel şeyleri yazmak bana ne yakışıyor nede hoşuma gidiyor fakat ben bilerek yapmadım üzmek istemedim.

Bir hata yaptım yanlış yaptım evet fakat bunu ne isteyerek ne bir şark kurnazlığı düşüncesiyle, ne de başka değişik düşüncelerle yaptım. Bir ay kadar sonra vurduğum dipten çıkmak için çabalarken kendime yeni bir sayfa açmaya karar verdim, sonra blog açmak asla ama asla düşündüğüm birşey değildi aslında. Ve döndüğümde o ilk günlerde üzdüğüm insanlar için içimdeki eziklik hep vardı, fakat yapamadım, insan bazen kendi kendini kitliyor, nasıl dönüşü olur bilemedim. O üzdüğüm dostlarımın bloglarına gidip bakıp bakıp birşeyden yazmadan dönmek kolay değildi. Keşke ilk öğrendikleri zaman be akılsız, be aptal adam sen bizi ne diye üzdün deselerdi inanın, bu yükü bu zamana kadar taşımak zorunda kalmazdım. Ben yapamadım yazamadım ne diyeceğimi bilemedim. Ali bey sizden de çok özür diliyorum, fakat beni araştırmak için geldiğinizde rastladığınız insan ben değildim, yani her gelip Mesutu sorana nasıl tanımıyorum diyebilirim, ben hala o pasajda ufak tefek işler yapmaya çalışan biriydim, her gün müşterilerim oraya geliyor beni arıyor.Gülen hanım telefon edip konuştuğu kesinlikle ben değildim esnaf kardeşim dostumdu bunu öğrendiğimde içimdeki sızıyı tahmin edemezsiniz.

Ne dün ne daha öncesi ben değilmişim gibi bir inkar içine girmedim, sadece adsız yorumlara ulaşmaya çalıştım Gülen hanımın yazdığını nerden bilebilirdim. Şok şok şok başlığı genel postta haber yapılmadan önce keşke bana az önce yazdığım gibi, be adam sen bizi ne hakla üzersin deseydiniz bende kendimce nedenlerimiz açıklasaydım dedim. Pişman oldum, ben düşünemedim, düşüncesizlik ettim, ötesini göremedim böyle olsun hiç ama hiç istemezdim, yaşadığım sağlıksız ortam benim tüm düşüncelerimi allak bullak ettiği bir dönemdi.
Bir maske falan takmadım, maske takıp kimseyi kandırmaya çalışmadım, eski çizgimden de uzaklaşmadım, farklı biride olmadım, ben sadece bir düşüncesizlik bir hata yaptım, geri dönüşünü yapamadığım utandığım bir hata, fakat kesinlikle bilmeden istemeden yapılmış bir hata.
Ben kendimle yüzleşmekten hayatım boyunca korkmadım, hiç kimse beni kendi kurduğum mahkemedeki gibi acımasız yargılayamaz. Bu durum beni hayatımda çok ender yaptığım hatalardan biri, dediğim gibi herşeyin son derece ters gittiği, herşeyin üstüme üstüme geldiği, mide kanaması geçirmeme neden olacak kadar büyük stresler yaşadığım hiçbirşeyi sağlıklı düşünemeyecek kadar yalnız kaldığım ve bir daha hiç yaşamak istemediğim çok kötü bir dönemimde yaptığım bir hataydı. Gülen hanım, Ali bey, Belgin hanım, Funda hanım, diğer tüm üzdüğüm dostlar ben hepinizden tüm yüreğim samimiyetimle özür diliyorum affediniz sizi üzdüğüm için.

28 Nisan 2010 Çarşamba

SANIRIM GİTME VAKTİ GELDİ..

Ben anlaşılmayı bekleyemeye hakkım olmayan bir hata yaptım. Gerekçesi benim için geçerli olabilir,
aptalca olabilir, ahmakça olabilir ama hataydı evet ve ben bunu yaptım. Ötesini düşünemediğim beynimin
bir nedenle hiç çalışmadığı dönemde büyük bir düşüncesizlik yaptım. Ertesi gün utandım, düşünemediğim hiç göremediğim şeyleri görünce, ve şu anda da utanıyorum. Kimseyi üzmek istemedim, düşünemedim, büyük bir düşüncesizlikti dediğim gibi, aptallıktı. Ama bunu ne bir menfaat ne de bir ayak oyunu nedeniyle yaptım ben öyle biri değilim hamdolsun. Aptal, ahmak, düşüncesiz, akılsız herşey olabilirim ama öyle biri değilim.
Kimseye zararım dokunmadı ne öncesinde ne sonrasında.. O saçmalığımla dokunmuş ama bilemedim işte.
Ben bu saçmalığım, akılsızlığım yüzünden herkesten çok özür dilerim, lütfen beni affedin. Ben sadece
ölesiye Aşık bir adamdım o zaman, işimde ve özel hayatımda herşey ters gidiyordu, ve bu asla mantıklı yeterli bir neden olmayabilir ama bunun içindi bu düşüncesizliğim.Aslında bir anlamda o insan gerçekten yok, çünkü artık bambaşka biri.

Ben dostlarımı istemeden üzdüğüm için çok pişmanım. Hepinizden tekrar çok ama çok özür diliyorum.
Lütfen affedin beni..

27 Nisan 2010 Salı

BAK,AN OLMA BAKANN.!!!!

Deli olmamak sinirlenmemek işten değil. Son yıllarda Ülkemizde kaçırılan ve bir daha bulunamayan bir sürü çocuk varken, tecavüz edilen 17aylık bebeden sonra Siirtte 8çocuğun 2 ve 3 yaşlarındaki o masuma tecavüz edip suya sokup boğmaları DİBE VURMAK değilde nedirr. 2yaşında bir erkek çocuğunu, sonra 3yaşında kız çocuğunu 8 tane 14 yaşlarında çocuğun aralarına alıp....iğrenç ya iğrenç... Bunları yapanlar nasıl varlıklardır, nasıl rezillerdir ya, Allah kahretsin böylelerini.Üstelik bu olay olalı bir yıl olmuş, üstelik bu iğrençliği yapan pisliklerin hepsi dışardaymış. Ya bunca zaman içinde başka çocukları taciz etmediklerini kim söyleyebilir kim garanti verebilir Allah aşkına.

Ve yine Siirt’te 4 kız öğrenciye 2 yıl tecavüz ettikleri iddia edilen yaklaşık 100 kişi ifade veriyor 15 kişi tutuklanıyor Tutuklananlar arasında bir milletvekilinin yakını da var, okulun müdür yardımcısı ise ortadan kayboluyor. Milli Eğitim Bak,anı ne iş yaparsın senn.. Hale bakın Allah aşkına ya...

Allah aşkına aklı selim biri açıklasın bu gidişatı. Nasıl orda rahat oturuyor bu ülkeyi yönetenler anlamıyorum
bunların hemen hepsi gerçekten tam birer bak,an. Ya hu ekonomiyi kurtaralım derken insalık yok oluyor görmüyormusunuz, körmüsünüz siz. He yoksa bunlara rağmen herşey yolundamı kabul ediyorsunuz anlamıyorumki. Bu kaçırılan çocukların, öldürülen çocukların faillerini bulamıyor o rezilleri parçalayamıyorsanız, uyumayın yemeyin içmeyin kendinizi parçalayın birşeyler yapın kardeşim. Eski yıllara göre iyi olan iyi giden birşey gösterin bizlere!

Ne iş yaparsın sen Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bak,anı?? Nerde ne işle anılırsın, hangi işin göz önünde, hangi taşın üstüne taş koydun ya hu? Aileden sorunlu devlet bak,an ımız diyorki genç yaşlardaki çocuklarımız enerjisini doğru kullanmalıymış falan, ya o zaman Spor bakanıylamı görüşürsün ne yaparsın gereğini yapsanıza, Milli Eğitim Bakanını da alıp 3lü 4lü zirveler yapsanıza. Daha ne kadar dibe vurmalıyız Allah aşkına.
Şu tv,leri biraz denetim altına alsanıza.. Bir kavak yelleri var hepi topu 2çift sevgili var ensest ilişki gibi ha bire sevgililerini değiş tokuş ediyorlar. Aşkı Memnu tam bir ensest dizi zaten, amcasının karısı olan yengesiyle birlikte oldup yaşadıktan sonra sonra yeğeniyle evlenen biri, bunun gibi başka dizilerde var. Bumudur sansürsüzlük, bumudur özgürlük Allah aşkına.

Ülkeyi yönetenler ülkenin bak,anları bir silkinin, uyanın, açın gözünüzü ya hu, bırakın et fiyatlarını, anayasayı falan da ilk önce böylesi vahim olaylara bakın.. Bu kadar acı yürekler bu kadar ağlayan analar varken anayasanız batsın. 2yaşındaki bebelerin etine göz koyan pislikler çoğalmaya türemeye başladı bu Ülkede, bunlara bakın bunlar için birşeyler yapın, yo hayır bin şeyler yapın bir an önce.

HASTA ÇOCUKLARIMIZI SEVİNDİRDİK..

Şu anda sevgili Benhurum,un blogundaki postla güzel buluşmanın karelerini gördüm. Çok mutlu oldum.
Mutlu Olalım Derneğinin başlatmış olduğu bu güzel kampanya, güzel insanların sayesinde tamda olması gerektiği gibi olmuş diye düşünüyorum. Benhurum ve yetenek-sizin büyük katkısı oldu bu kampanyaya, bende sayelerinde dahil oldum, bunun için kendilerine ve tabiki dernek yöneticisi Özlem hanıma, burada katkısı olan arkadaşlarıma, bloglardan katıldığını bilmediklerime, bildiğim Neslihan hanıma çok teşekkür ediyorum. Herşey çocuklar için, yani yarınlar için..

ADSIZ!

Bir mail ver ki tek taraflı sağırlar diyaloğu olmasın..

26 Nisan 2010 Pazartesi

UNUTMAK..

Unutmak nasılda iki yönlü birşey değilmi.
Hayatınızda asla unutmak istemeyeceğiniz şeyler vardır.
Ve asla hatırlamamak unutmak isteyeceğiniz şeyler vardır.

Unutmak istemedikleriniz hatırınıza geldiğinde kah hoş bir tebessüm, kah buruk bir tebessüm belirir yüzünüzde. Unutmak istedikleriniz aklınıza geldiğinde ise adeta dökülüp gitmesini ister gibi başınızı sağa sola silkelercesine sallarsınız, birden beyninize veya kalbinize bir acı saplanır..

Yaptığınız güzel şeyler vardır hayatınızın içinde, ve pişmanlık duydunuğuz şeyler. Birinde dost olan unutmak diğerinde düşman gibi olur. Yaşamınızda pürüzler varsa mutsuzluklar varsa sık sık unutmadığınız yaşamışlıklarınıza gider hayaller kurarsınız, bu size bir mutluluk verir. Unutamadığınız acılar hatalar yanlışlarınız varsa onlar ise set gibi dikilir kalır adeta önünüze. Birden önünüzdeki yaşam denen araziyi mayın tarlası gibi yapar, adım atmaya korkarsınız. Unutmamak cendere gibi sıkar insanı bazen, beyniniz ve yüreğiniz hapsolur kitlenir kalır.  Unutmamak en kötü zamanda yüzünüzü gülümsetir bazen..

Unutmak güzeldir.. Unutmak kötüdür.. Ve hayat böyle birşeydir...

23 Nisan 2010 Cuma

BUGÜN 23 NİSAN.. DÜŞÜNÜYOR "İNSAN"...

İstanbul’da kendi bölgelerinde dilenmesini istemeyen dört çocuk tarafından dövülüp Haliç Köprüsü’nde bırakılan beş yaşındaki B.K.’nin Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Yoğun Bakım Servisi’nde tedavisi sürüyor.

Annesi 36 yaşındaki F.B. tarafından İzmir’in Menderes İlçesi’ndeki sağlık ocağına getirilen ve işkence gördüğü belirlenen 17 aylık bebek N.N.B’nin defalarca tecavüze uğradığı ortaya çıktı.

Adana’da annesi ve kardeşiyle birlikte portakal toplamaya giden 6 yaşındaki konuşma engelli İsmail Gültekin adlı çocuk kaçırıldı.

Mersin`de bir ilköğretim okulu öğrencisinin, `teyzesiyim` diyerek okula gelen bir kadın tarafından kaçırıldığı ileri sürüldü. 12 gündür haber alınamayan 8 yaşındaki çocuğun bulunması için polise başvuruldu.

14 yaşındaki Seyda Uğurlu, 15 yaşındaki kuzeni B.U.T. ile gece internet kafeden dönerken silahlı bir kişi tarafından kaçırıldı. Kuzeni, saldırganın silah çekip “Ben Kadıköy polisiyim, birinizi götüreceğim” dediğini söyledi

ERZURUM'da 3 Kasım günü evinden okula giderken 17-18 yaşlarındaki genç bir erkek tarafından kaçırılan bilgisayar kurdu 13 yaşındaki Musa Kang'ın cesedi bulundu, başı taşla ezilerek vahşice öldürüldüğü anlaşıldı.

Türkiye genelinde yaşanan çocuk kaçırma olayları nedeniyle alarma geçen polis, İstanbul’un Beyoğlu ilçesinde 5 yaşlarındaki 2 çocuğun kaçırıldığı yönünde gelen ihbarla harekete geçti

Kayıp 3 çocuk hala bulunamadı. Şeker toplamak için Kayseri'nin Talas ilçesindeki evlerinden ayrılan çocuklardan haber yok. Çocukları bulmak için arama çalışmaları sürerken bir kayıp haberi de Bolu'dan geldi. 2 yaşındaki Samet Çelik'ten 9 gündür haber yok.
Resmî verilere göre Türkiye`de uyuşturucu kullanma yaşı 10`a kadar düştü. Ankara Emniyet Müdürlüğü yeni eğitim yılında öğrencileri bu kötü alışkanlıktan korumak için önemli bir çalışmayı hayata geçiriyor.

Van'da ailesinin kayboldu diye bildirdiği 12 yaşındaki erkek çocuk tecavüz edildikten sonra öldürülmüş halde bulundu.
**********

Bildiğim kadarıyla HİÇ BİR ÜLKEDE OLMAYAN sadece bizde olan böylesi bir günde çocukların başlarına gelenleri araştırmak için googleden ufak bir araştırma yaptım, ve oldukça azını buraya taşıdım.

Okurken bayramı içinizde yaşayabildiniz anlam katabildinizmi? Ben yapamadım. 45yaşındayım, 30sene önce
bu haberlerin çoğu yoktu, uyuşturucu olayları, organ için kaçırılan çocuklar vs.
Yıllar önce şimdiki gençliğin hırçınlığı, kavgacılığı, terbiyesizliği yoktu. Otobüslerde bu kadar uyuyan gençlik yoktu!! Geçen gün bir bayan tam önünde ayakta duran bir bayana oğlunu kaldırıp yer verdirmedi! Oysa ben çocukken büyüklerimiz anında kaldırır hadi yer ver derdi. Biz çocukken yer vermek için yarış ederdik ve ilk yer veren "he he önce ben verdim" deyip övünürdü ya hu.

Bir çocuk bozulunca nesilde bozuluyor sanırım. Yoksa neden herşey bu hale gelsin, neden herşey eskiye göre bu kadar kötü olsun. Yo hayır eskiye göre daha iyi diyen varmı? Çocuklar çocuklara eziyet ediyor, insan görünümdeki hayvanlar yavrulara bunları yaşatıyor. Bir yavruyu kaçırıp organlarını alarak parçalayıp öldürebilen insanların yaşadığı dünyada ne yapmalı sizce? Çocuklar için, ve iyi evlat yetiştirecek insanlar olmaları için ne yapmalı sizce? Bu kısır döngüyü artık kırmak çok mu zor acaba. Yazık çok yazık..

20 Nisan 2010 Salı

NE ENGEL SANA??

Tüm yollarınmı kapandı? Çaresizliğemi düştün? Şimdi bir düşün..düşünmü daha büyük yoksa engelinmi?
Düşün küçük kaldıysa o yola hiç çıkma...
UNUTMA KORKAKSAN EĞER HAYAT MUTLU OLMA HAKKINI VERMEZ SANA.

19 Nisan 2010 Pazartesi

ORTAKÖY BULUŞMASI

Nilgün hanım ve Mehtap hanımın düşünüp organize ettikleri Ortaköy buluşması çok güzel geçti gerçekten, zahmetleri, uğraşları, hediyeleri için ne kadar teşekkür etsem azdır. Çok güzel samimi sıcak bir ortamdı, akşam üstü serinleyen hava bile buna engel olamadı. Tekrar çok teşekkür ediyorum.

18 Nisan 2010 Pazar

16 Nisan 2010 Cuma

SEVERİM ÖZDEMİR ASAF,I..

 
BAĞLILIK
Sevgisiz bir bağlılık...
Bu, insanı yaşaya yaşaya öldüren bir yaşamda sürükler. 
Sevgiyle bağlılık...
Bu insanı öldüre öldüre yaşatan bir yaşamda sürdürür.

GERÇEK DEĞER
Gerçek değer gelmesi boşluk dolduran değil;
Gitmesi boşluk yaratandır.

AKIL GÖZÜ
seni bulmakdan önce aramak isterim
seni sevmekten önce anlamak isterim
seni bir yaşam boyu bitirmek değil de,
sana hep hep yeniden başlamak isterim

BİR ADAM
Korku dağlarının yürekçisi,
Ölum denizlerinin kürekçisi;
Öyle suskun oturuyor şişesinin basında,
İçtiğinin hem hırsızı, hem bekçisi,

Onu kırmış olmalı yaşamında birisi.
Dinledikçe susması, düşündükçe susması...
Tek başına iki kişi olmuş kendisiyle gölgesi,
Heykelini yontuyor yalnızlığın ustası.

ONARMAK ZORDUR
Şarkılar değil de
Hep kulaklar bitiyor,
Onarmak zordur.

Bir yürek üşümüş
Kapamış kapılarını,
Onarmak zordur.

Bir şey yitirilmiş
Hiç eskimeyecektir,
Onarmak zordur.

İnsanin içine düşen korku
Özgürlüğünden olmuştur,
Onarmak zordur

Ölümü düşünmek yenilmek,
Sevmek ölümü yenmektir,
Onarmak zordur
ÖZDEMİR ASAF

15 Nisan 2010 Perşembe

BLOG ALBÜMÜ

Blogcu arkadaşımız KIRIK KALEM güzel bir düşünceyle
BLOG ALBÜMÜ adı altında bir blog oluşturmuş.
Benide davet etti ve zevkle kabul ettim. Bunun için kendisine teşekkür ediyorum. 100 yazarı hedefleyen  ve bir seferde birçok bloga ulaşabilmek okuyabilmek için pratik güzel bir çalışma diye düşünüyorum.
Sizlerde yerinizi almak istiyorsanız katılmak istiyorsanız buyurunuz...

13 Nisan 2010 Salı

HAYAT DENEN YOLDA..

Uzun zaman önce şu repliğe bayılmıştım "şu dünyada insanlar vardır ve birde diğerleri"..

Hayat denen yolda ilerlerken arasıra geriye bakacaksın, ne kadar gittiğine nerde olduğuna. Önce kendini kandırmayacaksın.. Mümkünse arasıra muhasebe yapıp silkineceksin, eğer doğruyu kendine yakıştıyorsan. Yo eğer herşey sadece hayatı yaşamaksa boşver gitsin zaten herşey sana mübah ve müstehaktır, gün gelir bir gün sakın ağlanma o zaman, tak maskeni insanım diye yaşa. Maskeni takmış ve yanlışlarınla kimsenin bilmediği sahnelerin oyunlarında kimse seni yuhlamıyor diye rahatsan, kendi vicdanın da seni yuhlamıyorsa sen insanların değil diğerlerinin oyunundasın demektir. Bir insanı, maske takmak zorunda bıraktıysan yuhlar olsun sana. Hayat denen yolda yerini tercih edeceksin, maksat hayatı yaşamak değil sadece, insan gibi yaşamak, zira insanı insan eden tercihleridir. Hırsızı, soysuzu, katili herşeyi..gidin onlar çokmu vicdan azabındadır acaba, hayır herkes gibi hayatlarını yaşarlar ve muhakkak verecek cevapları ve bahaneleri vardır.

Mesele nerde olduğundur, orman yangınında ağzıyla bir damla su taşıyan kırlangıç misali çabanı ve yerini safını belli edeceksin. Hayat denen yolda kimse yanlız değil. Anne baba, eş, çocuk, hal böyleyken sorumsuzluk da bir tercih tabiki, kimi üzdüğünün kimi yıktığının bir önemi yok ve hayat benim hayatım diyorsan, son nefeste vicdanının rahat olacağına inanıyorsan yalnız ölmeyi göze aldıysan yaşa ne istiyorsan...

Bir eşsen eşini üzmeye hakkın yok bilmelisin, ezmeye, kırmaya, incitmeye, bencillik yapmaya, bir eşsen eşlik nedir bileceksin hakkını vereceksin, uzayda yaşamıyorsun ya yok öyle yağma..sonra kimseye hayat ve insanlık dersi vermeyeceksin. Bir eşsen eş olacaksın eşşek değil! İnsan olacaksın, görecek anlayacaksın, tüketmeyecek katacaksın, birşeyler yanlış gidiyorsa hayat denen yolda durup silkinceksin eksilerini eksiklerini atacaksın üstünden insan olmanın erdemini yakaladıysan, eğer daha insan yaşamak istiyorsan.

Bunları yapmak için eş olmana da gerek yok, çünkü gerçekte tüm insanlara böyle davranmaya hakkın yok, hayvanlara bile böyle davranmaya hakkın yok. Bir isyan varsa isyanı dikkate alacaksın.. Mazlumu ezmeyeceksin, mazlumu ezeni ezeceksin. Hayatın pisliklerinden uzak duracaksın tercihlerinle ve gerçek doğrularınla, gücün varsa o pislikleri temizlemeye çalışacaksın, hele de dünyaya evlat getirdiysen..yok öyle yağmaa...
Ben en insan değilim, benden daha insan birinin yüzüme birşey haykırmasını, bir eksiğimi söylemesini dikkate alırım, herşeyin en iyisini bilen değilim, ya o doğru söylüyorsa, derim, ya ben hep doğru diye bildiğim birşeyle hep yanlış içindeysem... Korkarım bundan zira daha güzeli elde etmek varken geçip giden şu hayatta azıyla yetinmek niye, insandaki değişim parayla değilki, samimi bir çabayla.. Asla ben buyum demeyeceksin en iyi olsanda demeyeceksin, sen kendine ne katarsan çevrene ve çocuklarına katacaksındır çünkü, böylesi kazançlar sadece kişide kalmaz paylaşıldıkça çoğalır.

Üç kuruş için yalakalık yapmayacaksın, menfaatin için onurunu satmayacaksın, gidenler ne olursa olsun kalan vicdanın sana yetecektir insan olduysan eğer. Kimsenin onuruyla oynamayacaksın, katlanmak zorunda bırakmayacaksın kimseyi, bu da insanın en aşağılık halidir çünkü. Hayatın onurlu halini yaşamakda tercih onursuz halinide, her iki şekilde de hayatını tamamlayabilirsin, yaşam benim değilmi kime ne diyebilirsin ancak vicdan muhasebeli bir yaşam insana en yakışanıdır bilesin.

Hata yaptıysan boynunu eğmeyi özür dilemeyi bileceksin, affedilmez hata da yapsan affettirmeye çalışacaksın kendini, vazgeçmeyeceksin, bunun vebali büyüktür, sen ki yaptığın büyük hatayla bir insanın yaşamında kırıklara ve sapmalara neden olduysan bunun vebali en büyükten de büyüktür çünkü.. Yok öyle sorumsuzluk, yok öyle alırım başımı giderim hayatımı yaşarım geriye kimseye bakmam halleri, yok öyle yağma..

Yaşarken gözlemleyeceksin, iyiyi güzeli katacaksın kendine ve sevdiklerine..İnsanlığın, hayatın en onurlu dik halini yaşamaya çalışacaksın bunun içinde arasıra durup silkineceksin. Çok yanlış görecek çok haksızlığa uğrayacaksın, çok yorulacaksın, hatta isyan bile edeceksin, ama kötüden yana değişmeyeceksin, yolların kapanırsa yenisini açacaksın, uğraşacaksın çabalayacaksın,. Bazen bir köşede sessizce ağlayacaksın fakat herşeye rağmen hayatını başkasının yazmasına izin vermeyeceksin. Başkalarını değiştirme çabasına çok fazla girmeyeceksin çünkü bu boşadır (denenmiştir)bunun yerine kendini değiştirme, ve ne kadar acıda olsa her zaman gerçekleri görme kabullenme çabasında olacaksın. Hayat denen yolda şansın yoksa ve yanlış tercihler yaptıysan burda ne yazarsa yazsın ne ahkam kestiysem keseyim çaresizlik içinde olup hiçbirini yapamayada bilirsin, ama insan olabilir, insan kalabilirsin, ve insan kaldığın sürece ne kadar mutsuz şanssız da olsan hep bir şansın olacaktır...

11 Nisan 2010 Pazar

HAYATIN, AŞKIN VE ÖLÜMÜN ANLAMI..

Bilenler bilir , bilmeyenler için kişinin çok bi önemi yok aslında. Önemli olan Kişinin anlattıkları hayat dair.

Kaan Sezyum'un eşini kaybettikten sonra yazdığı yazı.  Kaan Sezyumdan...

Geçen haftadan beri hayatımın pek bir anlamı yok gibi geliyor. ne yazılarımı okutacağım birisi, ne sabah güldüğümüz birisi, ne de balkonda kuşları yemlediğimiz birisi var yanımda. yok yani. işin en fenası da bu yok oluşun, tam anlamıyla bi yok oluş halinde gerçekleşmesi oldu. gayet güzel kahvaltı ederken, birlikte türk kahvesi için tek bir sigarayı ortaklaşa tüttürürken birden akşam oluyor, evde kimseler yok. çat! şimdi evde iki kişi kaldık. kedimiz tortor da bu vesileyle üzerime kaldı. yokluk kendisini zamanla hissettiren bir şey. varken olanı hissetmiyorsunuz, yokken de olmayanı hissediyorsunuz, garip. kısa sürede çok üzüldüm.

üzülmemin sebeplerini düşündüm biraz. insan çok sevdiği birisini kaybedince (bence) birkaç şeyden dolayı üzülüyor. ben artık onunla bi şeyler paylaşamayacak olmama üzüldüm. kumda kendisini temizleyen bir serçe, suyun dibinden giden bi balık sürüsü gördüğümde artık gösterecek kimsem yok. çok yalnızım. ama arkadaşlar iyidir, beni yalnız bırakmıyorlar. yalnız kaldığınız her an bi takım anılar çıt, çıt ya da güm güm şeklinde kafanızın içinde patlayıveriyor. geceleri uyumak çok zor. içki de içmediğimden, uyumak için alternatif tıbbın tüm bileşenlerini devreye sokuyorum.

gözlerimi bilinçli olarak kapatmak istemediğimden yapılabilecek en sıradan şeyi yapı tv’ye bakarken ekran karşısında sızıyorum. sabah kalkış kısmı daha fena. uyandıktan sonra yatak keyfi diye bir şey yok. zaten yatakta keyif yapacak bi şey de yok. sabahın köründe kargalarla birlikte oturup b.k yemeye başlıyorum ben de. ne yapalım, hiçbir şeyi değiştiremiyoruz ne de olsa. ‘hayat devam ediyor’ filan diyorlar ama benim için aslında hayat pek devam etmiyor şu sıralar. neyi devam etsin? benim için hayat yeniden başlıyor şu anda sanırım. hem de sıfırdan.

sevindiğim şeyler de var. son bir yılı reklam acansındaki işimden ayrılıp evde nursel’le birlikte geçirmiş olmamız beni en çok rahatlatan şeylerden biri. ortalama insanlardan çok daha fazla birlikte ve mutluyduk son bir yıl içinde. evde sabahtan akşama oturup, ağaçlara bulutlara, tortor’a bakıp gülüyorduk. çok mutluyduk, gerçekten. çoğu insanın yaşayamayacağı kadar mutluluk yaşadım son bir senede. ne yazık ki mutluluk da elektrik gibi bir yere istiflenmesi zor bi duygu. şimdi o mutluluk anları anı olarak suratıma kapanıyor. yalnızlığın bir başka karanlık tarafı da ortaya çıkıyor böylece; karşılaşmalar.

sabahtan akşama çevremdeki birçok şeyde birlikte yaşadığım, eğlendiğim ve mutlu olduğum insanı görüyorum ister istemez. neyse ki şimdi kendisini heybeli’ye bıraktık. bir süre sonra o da adanın bir parçası olacak, heybeli’ye her gittiğimde belki de enseme konan bir sinek, topraktan çıkan bir çiçek, ağacın tekinde ekşi bi erik ya da peşimden gelen yavru bi kedi olacak. şimdilik beklemekte yarar var. hiçbir şey kaybolmuyor, bu da bir gerçek.

hep çok şanslı olduğumu düşünürdüm. hâlâ da düşünüyorum galiba. hep istediğim işi yaptım, beni sıkan protokollere, ıvıra zıvıra bulaşmadım, zora gelmedim, her işim iyi gitti... ama geçen haftaki bomba biraz fena patladı bende. şu anda evrensel şans skalasında eksilere düştüm sanırım. bundan sonrası yukarı çıkış olabilir sadece.

‘küçük şeylerle mutlu olmayı bilmek lazım’ gibi zırvalar vardır ya, işte biz aynen o laflardaki gibiydik. küçük ama mutlu bi hayatımız vardı. dolaptan kestiğim bi parça kaşar peynirine sevinirdi. susadığı zaman götürdüğüm bi bardak suyun yüzünde yarattığı mutluluğu görmeniz gerekirdi beni anlamanız için. sabahları sağlıklı olalım diye tek bi aspirini içip “şimdi mükemmel olduk” diye salak salak sevinirdik. bahar geldiğinde balkonu çevreleyen ağaçların yaprakları yeşerip her yer yemyeşil olduğunda dünyanın en mutlu ikilisi olurduk. insan burnuna çin yağı sürüp uyuyacak diye sevinir mi? bazısı seviniyormuş, o da bana denk gelmiş. şans işi işte.

bir yandan da birbirimize hiç benzemezdik. zevklerimiz çok farklıydı ama bana her zaman yeni bir şeyler gösterirdi. insan olmayı, çevremi sevmeyi nursel’den öğreniyordum, daha da alacak çok dersim vardı. krediler tamamlanmadan kaçtı gitti, bizim krediler de yandı badem oldu. daha öğrenecek çok şeyim vardı.

beni hayata bağlayan şeydi kendisi. o gidince iyice saçma sapan bir insan olacağım gibi hissediyorum. bana kızacak, yaptıklarıma laf edecek ya da beni çekip çevirecek birisi yok şimdi. dımdızlak kaldım evde, bir de kucağımda tortor var, mal gibi salonda kanepede oturuyoruz, ağaçların gölgelerine bakıyoruz işte.

durum böyle olunca hayatın da anlamını görmeye başlıyorum ağırdan. hayatımızın anlamı anılarımızmış, onu fark ediyorum bi kez daha. güneş doğuyor, güneş batıyor, haberlerde saçma sapan şeyler, iş yerindeki sıkıntılar, kişisel çekişmeler filan acayip fasa fisoymuş, bi kere daha ayılıyorsunuz. ama narkozdan hızlı çıkmak da bi kafa yapıyor. anlamsızlık içinde buluyorum kendimi sık sık. evinde oturan ve yaşadığı hayatın bomboş olduğunu gören bir emekli gibiyim. tek farkım çok güzel yaşadım, geçen haftaya kadar da kazasız belasız geldiydik. naapalım, piyango bu sefer bana çıktı, yarın başkasına çıkacak, sonraki gün de bir başkasına. çekiliş hep devam edecek.

bi fotoğraf filan koymak istiyordum ama hiçbir şeye bakamıyorum. zaten tüm fotoğraflar benim aklımda. zamanla çıt çıt açılıyorlar. şimdi onlara bakmak için çok erken. karşılaşmalar, eşyalar ve yerler en fenası. ama her şey ilk seferinde çok acıtıyor insanın içini. aynı yerden ikinci geçişinizde sadece içinizde bi sıcaklık kalıyor. bakalım ne olacak? hayatımın en büyük darbesinden sonra ne kadar sıcak beni kurtaracak bilemiyorum. yalnızlık sıcak bi şey değil, onu çok iyi biliyorum.geçen hafta tam da şu satırları yazdığım sırada yanımdan gitti, artık yok. yani var ama, yok. üzücü ama gerçek, ne yapalım?
Şimdi arkadaşlarla daha fazla zaman geçirilecek, onlarla da güzel anlar paylaşılacak, mutlu yaşamaya devam edilecek. mutlu olmaktan başka yapacak bir şey yok. yani var ama, yok."
---
Ben okuduğumda çok etkilendim çok hoşuma gitti..böyle olmalı dedim. İnsanın karşısına hayatın sürprizi her zaman çıkmaz, insanın en doğrusu asla her zaman çıkmaz, çıktığında kıymetini bilenlerden olmayı diliyorum, ve kıymet bilenlerin çıkmasını...
Umarım sizlerde beğenmişsinizdir arkadaşlar.

8 Nisan 2010 Perşembe

HASTA ÇOCUKLARIMIZA TOPLANAN YARDIMLAR-2

Merhaba arkadaşlar. Aşağıdaki ilanda taahhüt ettiğim yardımımı gerçekleştirdikten sonra kapı kapı esnaf arkadaşlarıma ve diğer arkadaşlarımın ulaşabildiğim kadarına gidip nakti yardım topladım. Derneğin ihtiyaç listesinde olanları, arkadaşım olan bir kırtasiyeyle konuşup hepsini toptan fiyatından aldım ve ortaya bu yardımlar çıktı. Yardım eden tüm esnaf olan ve olmayan arkadaşlarımdan Allah razı olsun.

24   Kutu Pastel Boya
112 Adet Resim Defteri
70   Adet Boyama Kitabı
35   Paket El İşi Kağıdı
50   Adet Karton
20   Adet Uhu Yapıştırıcı
10   Adet Prit Yapıştırıcı
20   Adet Boncuk Pul
  5   Adet Çeşitli şekillerde Sticker
10   Adet Okuma Kitabı
100 Adet Nazar boncuğu baskılı ufak tokalar
   1  Çift Kız çocuğu Ayakkabısı

Halen bir miktar nakti yardım var ve gideceğim birkaç arkadaşım daha. Fakat yardımın kırtasiye bölümü sanırım yeterli, yardım düşünen arkadaşlar oyuncak ve diğer şeylerde yoğunlaşmaları daha faydalı olabilir sanırım değilmi arkadaşlar.

7 Nisan 2010 Çarşamba

HASTA ÇOCUKLARA YARDIM-1

Arkadaşlar bu yardımla ilgili olan, ilgi gösterip birşeyler yapmaya çalışan herkese çok teşekkür ederim. Şu anda benim cephemde herşey harika gidiyor, yarın toplanan yardımların dökümünü burdan yapacağım.

Nacizane şöyle bir teklifte bulunmak istiyorum arkadaşlar. Herkes tek başına birkaç kutu pastel, boyama kitabı gibi şeyler alıp yollaması bir o kadar kargo ücreti vermesine neden olacaktır. Tüm blogcu arkaşlar kendi etkin çevresindeki arkadaşlarıyla bir grup oluşturup yardımları tek bir noktada birleştirebilirlerse daha güzel olur diye düşünüyorum.. Siz ne düşünüyorsunuz bilemiyorum aklımdan böyle geçti, başka farklı fikri olan arkadaşımız varsa lütfen yazsın olurmu.
Ve..Ortaköydeki buluşmaya gelmeyi düşünen blogcu arkadaşlar o gün eğer dilerlerse çocuklara göndermek istediklerini orda toplar, hepsini bendekilerle birlikte kargoya verip göndeririz, olmazmı?

HAYDİ ARKADAŞLAR HASTA ÇOCUKLARIMIZI SEVİNDİRELİM MUTLU OLALIM..

(Arkadaşlar bu etkinlik  20Nisana kadar devam edecek daha doğrusu birşeyler yapmak isteyen arkadaşlar bu tarihe kadar ilgili yere hediyelerini ulaştırmalılar ki 23Nisan da çocuklara verilip yavrular sevindirilebilsin.)En az 12 Adet Pastel Boya--12Resim defteri--20Boyama kitabı--30Elişi kağıdı  ile ufak bir katkıda bulunuyorum ve tüm esnaf arkadaşlarımı dolaşıp katkılarını isteyeceğim..hepimiz elimizden ne gelirse yapalım arkadaşlar bu hasta yavrular için.
Konu ile ilgili http://benhurum.blogspot.com/ arkadaşımızdan fikir ve bilgi alabilirsiniz.
Mutlu Olalım, devlet ve üniversite hastanelerinde yatmakta olan kanser hastası çocuklarımızın tedavileri sırasında, sadece bedenen değil aynı zamanda ruhen de sağlıklı olmaları ve morallerinin arttırılması için sürekli ve özel günlerde etkinliklerin düzenlenmesi amacıyla kurulmuş bir dernektir.

Sevgili Yetenek Sizin adlı blog yazarı arkadaşımız ile Dernek Yekilisi Özlem Hanım bloglar arası bir kampanya düzenlemeye karar vermişler. Kibrit Kutusu etkinliği. Bu fikrin mimarı ise sevgili Kelebek Atölyesi sayesinde çok güzel işler çıkıyor.
Yapacağınız şey çok basit lütfen onları sevindirelim. Ben kibrit kutusu yapamam diyorsanız derneğin sitesini ziyaret ederek ihtiyaç listesinden birini göndererekte destek olabilirsiniz.
Bilmeyenler için kibrit kutusu nasıl süslenir? İçine neler konulabilir? onları bi sıralayalım!

Yukarıda gördüğünüz klasik kibrit kutusunu alıyoruz yada benzer bi kutu buluyoruz. Üzerini çeşitli malzemelerle süslüyoruz. İçine çocukların hoşuna gidebilecek minik objeler koyuyoruz. Detaylı araştırmayı Kelebek Atölyesinin sitesinden de yapabilirsiniz.
İstediğiniz kadar yapabilirsiniz, isterseniz 1 adet, isterseniz 5 adet!

Tek koşul, kampanyanın daha çok alana yayılması için herkesin bu etkinliği blogunda duyurması! Lütfen bir iyilik yapın, minicikde olsa bir destek olun, onların morale ve sevgiye ihtiyacı var.
Haydi yüzlerini gülümsetmeye...

Kampanyaya katılıp, blogunda duyuranları bir süpriz bekliyor. Kutu hazırlayıp aşağıda ki adrese gönderecek olan ayrıca katılmayıp, duyuru yaparak katkı sağlayan herkesin dahil olacağı bir süpriz!

(Göndereceğim yada destek olacağım diyenler bana yorum bıraksınlar lütfen)

Kutuları en geç 23 Nisan tarihine kadar yollayabilirsiniz. Önümüzde kocaman bir süre var! 23 Nisana kadar toplanan kutular onların bayramında,onlara hediye gidecektir!

Kibrit Kutusunun veya herkesin düşünüp göndereceği hediyelerin;
Gönderileceği Adres:
Mutlu Olalım Derneği
Özlem Şengir
Adres: M. Kemal C. Burak Apt. No 44 D 4 Bornova-İzmir

Derneğin İhtiyaç Listesi
pastel boya - resim defteri-boyama kitabı - küçük oyuncak  - elişi kağıtları-kartonları - yapıştırıcılar
el işi süsleme malzemeleri(boncuk,pul v.b.)
aktivitelerimiz için de kostümler,(palyaço kıyafeti,masal kahramanları gibi) ihtiyaçlarımız oluyor.
sadece kabul edemediğimiz gıda:) onlar da zaten uzakta olduklarından pek gönderilmez sanırım.
Bir çocuğa hediye edebileceğiniz herşey....

6 Nisan 2010 Salı

ADALETiMİZ..!!!

Ankara’da bir hukuk dramı... At arabasıyla hamallık yaparak geçimini sürdüren, ancak geçirdiği kaza sonunda kör ve felç olup tekerlekli sandalyeye mahkûm bir halde yaşayan, 6 torun sahibi Dursun Erselligil (61), 45 TL’lik su faturası yüzünden mahkûm edilip hapse atıldı.
İddiaya göre Erselligil, okuma-yazması ve evinin posta kutusu olmadığı için bu su faturasından haberdar olamadı. Borcun ödenmediği gerekçesiyle ASKİ ekipleri, bir sabah ailenin haberi olmadan su sayacını söküp gitti. Bunun ardından yaşlı çift hakkında hem icra hem de kaçak su kullanmaktan yargı süreci başladı.
Erselligil kaçak su kullanmaktan 6 ay hapis ve 990 TL para cezasına mahkûm edilmişti. Para cezası 4 eşit taksite çevrilirken, 6 aylık hapis cezası ise iyi hali nedeniyle 9 güne indirildi.
Sincan L Tipi Cezaevi’ne konan bakıma muhtaç yaşlı adamın ailesine, önceki gün cezaevi müdürlüğünden bir haber gönderilerek, “Bez getirin” denildi. Bunun üzerine oğlu Cihan ve annesi Zeynep, altının bağlanması için istenen bir torba bezi götürdü. Cihan Erselligil, “Adalet bu mu? Sakat insan, iş göremez, hareket edemez, refakatçi olmadan tuvalete bile gidemez babam” diye isyan etti.
**********************

Uyuşturucu madde kullanmaktan gözaltına alınan Tarkan'a uygulanan muamele bazı kesimleri rahatsız etti.
Megastar ile aynı operasyonda gözaltına alınan magazin yazarı Saçar: “Tarkan çok özel muamele gördü, bizi bodruma attılar”
5 GÜNÜ BODRUMDA GEÇİRDİK
Tarkan ile aynı operasyonda gözaltına alınan magazin yazarı Bekir Saçar, Tarkan’a Narkotik Şube’de farklı uygulama yapıldığını iddia etti: ”Spor salonunda koşu bandında koşarken polisler beni aldı. Evimde ve arabamda araba yapıldı ve uyuşturucuya rastlanmadı. Buna rağmen bana kelepçe takıldı, bağcıklarım alındı.Halbuki Tarkan hem içici olduğunu kabul etti hem de evinde mal bulundu. Ama o emniyet amirinin odasında kaldı. Özel battaniyeleri geldi. Yemekleri geldi, sigarası geldi, elbiseleri geldi. Biz ise 5 günü bodruma geçirdik. Sabah kahvaltısında yarım ekmek ile yanına bir tane karper peynir ve su verdiler.
Şüphelilerden Murat Erdoğan şeker hastası ve kapalı yer fobisi var. 200 kilo adam
nefes bile alamıyor. Tarkan’ı aldılar onu özel odaya almadılar.”
*******

Fethiye'de 48 yaşındaki Emine S., geçen Ağustos ayında oğlu Soner Semih S. ile kızı 16 yaşındaki Özlem S.'yi derslerinin daha iyi olması için dershaneye yazdırdı. Ancak şoförlük yapan eşi 52 yaşındaki Mustafa S., dershane parasını ödeyemeyince biriken borç yüzünden dershane yönetimi, senetlerde imzası bulunan anne Emine S.'yi mahkemeye verdi.
Faiziyle birlikte yaklaşık 5 bin TL olan borcu ödeyemeyen Emine S., icra işlemleri sırasında ödeyeceğini taahhüt etmesine rağmen ödemediği için çıkarıldığı mahkeme tarafından 2 ay önce tutuklanarak Muğla Cezaevi'ne gönderildi. Bunun üzerine annesinin kendisinin yüzünden cezaevine girdiği düşüncesiyle bir süredir psikolojik bunalıma girdiği belirtilen Soner Semih S., dün gece saat 22.30 sıralarında evlerinin balkonunda bulunan demir çardağa bağladığı iple kendini asarak intihar etti. S. arkasında, “Herkes hakkını helal etsin. Bu duruma daha fazla dayanamayacağım” yazılı not bıraktı.

İki çocuğunu okutmaya çalışan anne, 5 bin TL'ye ulaşan dershane borcunu ödeyemeyince önce icraya verildi, ardından cezaevine gönderildi. Annesini kurtarmak için çabalayan liseli genç, çaresiz kalınca canına kıydı. Muğla'nın Fethiye ilçesinde dershaneye olan borcu yüzünden hapse giren annesini kurtaramayan genç intihar etti.
Alınan bilgiye göre, 3 yıl önce dershaneye giden oğlunun borcunu ödeyemeyen 5 çocuk annesi Emine Sipahi, icralık duruma düştü. Eşinden ayrı yaşayan Emine Sipahi son olarak imzaladığı taahhüdü de yerine getiremeyince hapse girdi.Oğlu Soner Semih Sipahi annesini kurtarmak için oturdukları evi satma kararı aldı. Evi satmak üzere bir alıcıyla anlaşan 18 yaşındaki genç, evi boşaltarak kiraya çıktı. Anlaştığı kişi son anda evi almaktan vazgeçince Soner Semih Sipahi bunalıma girdi. Sipahi, evin arkasındaki üzüm çardağına kendisini iple asarak intihar etti. Sipahi'nin intihar etmeden önce, üzerinde "Herkes Hakkını helal etsin" yazılı not bıraktığı öğrenildi.
******

Ya Allah aşkına nasıl bir dünyada yaşıyoruz biz ya? Allah korkusu nerdee vicdann nerde???
Şu sözde su çalan adam, hadi diyelim çaldı, hadi diyelim aski haklı, bu adam bu yaşa gelmiş hiçbir kötü sicili yok,  kör ve felçli bir adamı nasıl hapse atarsınız ya nasıll?? Her haltı yiyen insanlara hakim her türlü kendi taktirini! kullanıyor da bunamı kullanamıyor?

Tarkan denen insan..yahu bu adam değilmi asklerlikten kaçmak için Amerikaya kaçtı ve gelmedi, adam vatandaşlıktan çıkarıldı yinede gelmedi ya. Nasıl bu kadar unutkanız nasıl neye göre değerlendiriyoruz insanları ya..benmi saçmayım bu iştemi bir saçmalık var??? Tarkan olmuş şarkıcı ya her türlü özel davranışı görüyor, polisler yanyana resim çektiriyor, nezarette değil emniyet Müdürünün odasında ağırlanıyor.
Arkadaşlar sizlerin eşleri, çocuklarımız en ufak bir iftira görse suçlansa kemeri ayakkabı bağları çıkarılır hırsızın keşlerin içine nezarete atılır emin olun. Hani adalet hani eşitlik?? Hale bakın şu çiğliklere rezilliğe bakın.
Bir de bir grup insan çıkışında kapıda toplanmış "Türkiye seninle gurur duyuyor" diye slogan atıyor.

Annesinin okutup geleceğini kurtarmak istediği Soner...hey Allahım nefesim düğümlendi...... Şu olanlara bakarmısınız ya..nasıl insanlık, nasıl müslümanlık, nasıl bir iştir bu ya.. Anne zora düşüyor ödeyemiyor borcunu, buna rağmen fazilerle 5milyara çıkarıyorlar, oğlu evi boşaltıyor borcu için satmaya karar veriyor alıcı vazgeçince anne de hapiste olunca bunalıma giriyor ve hayatına son veriyor..... Hay Allah kahretsin o dersane sahibinide, bunun için birşey yapmayanları da..... E şerefsiz dersane sahibi, koca bir dersaneye sahip oldunda bir milyarlamı yıkıldın zora düştün sanki, zekatım olsun de, bu da benden olsun de, birşey de yaa. Kimbilir o kadıncağız kaç defa geldi konuştu hatta yalvardı. Empati yapıyorum; Dersane sahibi olsam bir anne oğlunu yazdırmış ama işler ters gitmiş ödeyemiyor ya asla ne faiz koyarım nede mahkemeye veririm ya.

Resmi görüyorsunuz değilmi?? Şu çocuğun güzelliğini görüyorsunuz değilmi??  O ipi çardaktan geçirip altına bir tabure koyarken ve ipi boynuna geçirirken aklından geçenleri düşünebiliyormusunuz peki. :(((((((
Yazıklar olsun böyle insanların vicdanındaki adalete, yazıklar olsun güzelim ülkemdeki Adalete.....

5 Nisan 2010 Pazartesi

BLOGCU ARKADAŞLAR.!!

Bizler burada birçok şeyi paylaşıyoruz..kendi doğum günlerimizi, yavrularımızın doğum günlerini, hatta sevdiklerimizin vefatlarını.. Yani iyi ve kötü günlerimizi hep paylaşıyor, arkadaşlarımızın mutluluğuyla seviniyor
kötü anlarıyla üzülüyoruz. Ne nedir bilmiyorum sadece insani yaklaşmak istiyorum..
Şu sıralar http://kadinvehayat-ece.blogspot.com/ arkadaşımız oldukça kötü günler yaşıyor ve doğrusu ben buna üzülüyorum. Kendisi ve eşiyle brancda tanışmıştım her ikiside çok güzel insanlar.
Çocukları oğlumla aynı okulda okuyor ve ikisini tanıştırıp arkadaş olmaları için bir araya getirmeyi istiyorum.
Her nasılsa her ne olduysa arkadaşımız şu anda çok üzüntülü günler yaşıyor. Bu belki birçoğumuzun başına gelmiştir gelenler daha iyi bilir nasıl bir şey olduğunu, ve ben düşünüyorum ki sevgiler paylaştıkça nasıl çoğalıyorsa acılar da paylaştıkça dağılır..bu günlerde kendisini tanımayan arkadaşlarımızın da yanında olmasından eminim mutluluk duyacaktır. Hepimiz dua etsek, güzel dileklerde bulunsak güçlenmesi için yanında olsak... Kötü günde blogdaşlık güzel bir şey olur diye düşünüyorum. Ya siz??

BAHARA MERHABA BULUŞMASI

02 Mayıs Pazar günü saat 10:30’da Sosyete Sofrası’nda (Meclisi Mebusan Caddesi, Somerhan Çıkmazı 69A Fındıklı, Kabataş, İstanbul, Fındıklı Tramvay durağı karşısı) Blog Yazarlarımızın, Cevahir buluşmasında kararlaştırdığımız üzere Bahara Merhaba buluşması gerçekleşecektir. Katılmak isteyen tüm Blogger arkadaşlarımızı Sevgi, dostluk ve sohbetlerimizi paylaşmak üzere aramızda görmek istiyoruz.


Sosyete Sofrasını seçmemizin öncelikli sebebi; İstanbul’ un çeşitli semtlerinden gelecek olan sevgili Blogger Yazarlarımızın ulaşımı kolay olsun diye, aynı zamanda da hep beraber gönlümüzce “keyifli bir kahvaltı” eşliğinde çayımızı yada kahvemizi yudumlayarak hoş sohbetlerimiz ve tatlı kahkahalarımız eşliğinde doyasıya vakit geçirebilmemiz için oldukça uygun bir mekan olması temel sebeplerimizdir.
* Arzu edenler kendi lezzetlerini de getirebilirler;)
Menü bedeli kişi başı 12 TL’dir.

Katılacak olan dostlarımızın:
Kendi Adı ve soyadını
Yanında gelecek kişinin adı ve soyadını Blog adını ve
Telefon numaralarını 29 Nisan 2010 Perşembegününe kadar
merhababahar@gmail.com
adresine bildirmeleri rezervasyonumuz için büyük önem taşımaktadır.

Ayrıca İstanbul Blog Yazarları Buluşmasının Mimarı olan Sevgili Bir Mimarın Hobisi Bloğu Sahibesi Özge Sipahioğlu’ nun Cevahir’deki buluşma ile ilkini başlatmış olduğu hediyeleşme etkinliği yine aynı şekilde çekiliş ile sahiplerini bularak devam edecektir. Bu sebeple gelenlerin yanlarında meblağı fazla yüksek olmayan günün hatırasını temsilen bir hediye getirmeleri rica olunur.

“Sevgi ve saygılarımızla değerli katılımlarınızı bekler, daha çok Blogger Yazarımızın buluşmamızdan haberdar olabilmesi için, mevcut buluşma duyurumuzu bloğunuza yayınlayıp bizlere destek olmanızı rica ederiz.

Farklı şehirlerde olsak bile bloğunuza yazın ki sizi takip eden ve İstanbul’da olanların bilgisi olabilsin!”

Sevgilerimizle
Ayşen, Hilal, Nazan

2 Nisan 2010 Cuma

BU SABAH...

Her sabah işe giderken güzelliğini seyrettiğim bir ağaç var, çiçekleri o kadar güzel, o kadar çoktu ki, ağacın estetiği herşey harikaydı. Üç dört gün o taraftan gitmemiştim bu sabah ağacın olduğu yerden geçip bakayım dedim.. Ağacın o güzelliğinden eser kalmamıştı, sadece ufak yeşil yapraklar.. Hay Allah dedim kendi kendime ne hale gelmiş..
Sonra düşündüm iyi ama geldiği hal ne ki, ağaç yeni bir güzelliğe adım atmış sadece zira o çiçeklerin her biri meyveye dönüşür olmuş.. Bir kaç aya kalmadan her dalında kimbilir ne renk meyveler olacak, nasıl bir nimete güzelliğe dönüşecek.. Kimbilir nasıl faydalı ve güzel bir lezzet çıkacak ortaya, eğer suyu muntazam verilmeye devam ederse, kuru dallar budanır bakımı da yapılırsa hele..

Sonra neden bilmiyorum Aşkı çağrıştırdı düşündürdü bana hepsi..yani aslında olması gerekeni...sonra düşünmeyi bıraktım.....

1 Nisan 2010 Perşembe

Her zaman doğru değildir elbet seçimlerim..

Dün Canım olan
Yarın Düşmanım olmaz benim
Yaşananların hatırı hep saklı kalır
Hatırları hep sorulur selamları hep alınır…

Sildiklerim vardır bir de
onlar yanlışlarım ve pişmanlıklarımdır
Adları anılmaz hatırları sorulmaz
Sadece beddualarımdır

Vicdanla birlikte
Şeref ararım ben sevdiklerimde.

Her zaman doğru değildir elbet seçimlerim
Zaman gelir şerefsizleri de severim

Her yerde gözüm kulağım vardır benim
“Eksik söylemek yalan söylemek değildir” mantığındaki “Çok Dürüstler”?
Beni değil kendilerini kandırırlar yalnızca
Bilmezden gelişim aptala yatışım
Kaybetme korkumdan değil
"Karşımdakinin yalan söyleme potansiyeline olan merakımdandır!!!..."

İnkar olmaz benim hayatımda
Yaşananı “yaşanmamış” saymam
Sayanları da SAYMAM
kelimelere sığmaz
Sayfalar sürer beni anlatmak
Ama ne kadar anlatılırsa anlatılsın
Yaşayan bilir beni yaşamayan anlamaz

Ağırdır sevmelerim her yürek taşıyamaz
Büyüktür umutlarım her omuz kaldıramaz...
Can Dündar

Eh be Can Dündar ben yazmalıydım bunları, sen ne oldu da yazdın acep?