31 Aralık 2011 Cumartesi

2011 Fazla kabak tadı verdi, ben de çıkarken Kabak tatlısı yaptım...

2010 ve 2011 hayatımın en berbat yıllarıydı. İşte iflas, sevda da iflas. Aslında son 7 yılım berbat ötesi. Ama ben kaşındım..emek ve sevgi herşeyi çözer salaklığına düştüm. İnsanın bir iken iki olamaz gerçeğine inat yaptım. Kendimi kandırdım özlerin ve sözlerin, yaşanan hayatın farklı olabileceğini, aslında kişinin özünün iyi olabileceği, zamanın ve kişinin onu bozabileceği, ve yine zamanla eski haline, kendine yakışana dönebileceği gibi bir aptal düşünceye kapıldım. Oysa herşey o kadar basit ki. Kişinin mezhebi neye izin veriyorsa o odur. Yüreği iğrençliğe, yanlışa izin veren, ve vermeyen insan farkı başkadır. Öz falan hikaye, bu kadar basit bir şeyi göremedim. Bana hakkım olmayanları yaşatan kadar kendime de çok kızıyorum aslında. Neyse.

Gerçekten önceki yıllar kadar 2011 de baya bir kabak tadı verdi, fazla içsel muhasebe yapan biri olarak kendime geliş sürecim tam gerçekleşmese de, işimi sağlama almak için hiç yoğurt yememeyi seçmiş olmanın yanlışından çıkmak üzereyim şükür.:)

Bu kabak tadı veren yılları protesto edercesine kabak tatlısı yaptım bu gün.:) Burda bir çifçinin organik bir kabağınla baya cebelleştim, zira tam olmamış ve soyması baya zor oldu..:) Kabak büyüktü ve yarısını kullandım. Dilim dilim kestikten sonra tencereye teker teker dizdim ve her diziye bir kaşık toz şeker serptim. En üste daha fazla serptim ve kuzine sobamın üzerine koydum. Benim bir kusurum var yemek yaparken, hiç rahat durmuyorum ve birşeyler eklemek, farklı lezzetler bulmak istiyorum.:) Bunda da öyle yaptım ve üzerine köylü hanımlardan aldığım pancar pekmezinden biraz döktüm, ama gene rahat durmadım.:) Vanilyayı severim, orda gözüme ilişen vanilyayı açarak yarısını serptim bu sefer. Tabiki suyunu çekmesi uzun zaman alıyor ben de bu arada arasıra kuzinenin fırınına koydum tencereyi.:) Vee lokum gibi kabak tatlısı çıktı ortaya, ve gerçekten farklı güzel bir lezzet vardı, sadece kabak tadının olmadığı.:)

Not: Sizlerden bir ricam var..ben kabağı yumuşak değil sert seviyorum ne yapmalıyım.:)
Nacizane tavsiyelerim de var. Kesilmemiş kabak almayın, zira benimkinin alt tarafı çok ince etsiz çıktı.
Kabağın en koyu kavuniçi olanını tercih edin ve kesilmiş yere parmağınızı sürtün yavaşça, sulu olmalı ve parmağınız ne kadar yapışkan olursa o kadar iyidir. Son olarak kabuğun hemen altı asla yeşil olmamalı, kabuk ince ve kabuğa kadar aynı koyu renkte olmalı.

25 Aralık 2011 Pazar

MUTLULUĞUN FOTOĞRAFINI ÇEKTİM.:)


Abidin Dinonun çizdiği mutluğun resmi vardır ya hani, ben de fotoğrafını çektim.:) Şunlara bakarmısınız.:) Büyük oğlumun av köpeği bu, ve yavruları.. Yaklaşık 2 aylıklar ve çok tatlılar. Her sabah kaltığımda ilk işim onları büyük kafeslerinden çıkarmak ve doyurmak oluyor. Bu resimde hem ben doyurmuştum hem de anneleri emzirmişti, e güneşide buldular geriye ne kalıyor..şekerleme.:)


Yavruların dişleri oldukça çıktı artık ve emerken annelerini canını yaktıkları için anne fena kaçıyor doğrusu.. Ama burda kaçamadı.:)


Yetenek Sizsiniz programında biri çıkmıştı hani köpeği fındık yiyor diye, işte buyurun bizimki ceviz yiyor.:)



Bunlar aileye yeni katıldı. Kuşçu diye bilinen köpeklerden ve doğrusu diğerlerine göre çok daha cana yakınlar, gri olan ayakkabıları kaçırmasa iyi olacak ama.:) Şu tiplere bakın ya, ne güzeller değilmi.:)


Burda mamalarını beklerlerken.:) Kapıdan çıkmamla sıralanıyorlar anında.:) Kuşçunun sağında durana mazlum adını koydum, öyle mazlum bakıyorki.:) Biliyorsunuz İstanbulu terk etmiştim ve çocuklarım burda diye yanlarına gelerek ufak bir kasabaya yerleşmiştim. 3 tane tavuk aldım %100 organik yumurta alıyorum, köylülerden köy tereyağı alıyorum, yazın domates biber vs kendim yetiştirdim ama kış burda çok soğuk ve bir meşgale yok.. Burası çok fazla küçük geldi yaza başka bir yere kaçmayı düşünmüyor değilim, deniz de yok, canım sıkılıyor çoğu zaman, ama bunlar iyi geliyor.:)
Karşılıksız ve riyazsız seven yegane güzellikler değil mi..

18 Aralık 2011 Pazar

Ayrıldık..


Birleşmeyi paylaşmıştım bunu da paylaşmaya gerek duydum bu yüzden. Bazı arkadaşlar eski eşim sanmış, yok değildi.. O bir hataydı genç yaşta yapılmış..fakat bu bu yaşta yapılmış daha büyük hataymış meğer.

Sanırım ben insan seçmeyi bilemiyorum. Beni tanıyan bir Allahın kulundan bu güne kadar vefasız olduğumu, veya ahde vefayı bilmediğimi kimseden duymadım. Ama bilmeyenlere çok rastladım. İyiniyeti suistimal edenlere, vefasız ve nankörlere..ama böylesini görmemiştim. Hiç bir şey tek tarafın özverisiyle isteğiyle olmaz ayakta durmaz. Bir erkeğe yakışmayacak kadar var olan duygusal yanımdan nefret ediyorum..bu yüzden çok fazla değer verip hayal kırıklığına uğradığım her olayda biraz daha kendi içime çekiliyorum ve bu hoşuma gitmiyor.

Oysa istediğim şey, samimi, sevgi huzur dolu bir hayat..bunun kıymetini bilip bunlar için çaba gösteren biri için yapamayacağım şey yok..dost veya eş..böylesi bir insan....zira hayatın büyük bir dilimi geride kaldı, çocuk değilim.. Ne değerli, ne değersiz anlamak ne zormuş...

İnsanlar mı çok acaip, ben mi salağın tekiyim anlamadım!

15 Aralık 2011 Perşembe

Dün itibariyle Twitter ile tanışmış durumdayım..

Hoş burada bile uzun zamandır eskisi gibi yazamıyorum, hal böyle iken bir de twitter adresi aldım, gündemin en yoğun sosyal paylaşım sitesine dahil olup başımı göğe erdirdim.:) Yakında her telden, her dilden, her yöreden, her konudan paylaşımlarla görüşeceğiz..:)

www.twitter.com/Mesut_capkin

28 Kasım 2011 Pazartesi

İNSANLARIN GÜZEL YÜZLERİNİN ARKASINDA NE İĞRENÇLİKLER VAR...?


Gittikçe insan ilişkilerinden daha korkar oldum, hiç umadığınız insanların arka yüzünde çıkan öyle kişiliksizlikler var ki. artık ne yüzler ne gözler de belli etmiyor hiç birşeyi, diller, gözler çok ustalaştı yalanda, riyada..

Zaaflar, menfaat...sanırım bir çok arka yüz çirkinliğinin nedeni bu. İnsanı insanlıktan çıkaran.. Doğal olarak bunu yapanlar, arka bahçelerinde pislik barındıranlar asla bunu kabul etmiyor, zaten bu yüzden değilmi dünya değişmiyor ve güzelleşmiyor.

Eskiden göremiyordum..hele bir yaşamışlık öncesi insanların arka yüzlerinde ne derece iğrençlik olabileceğini bilmiyordum..şimdi biliyorum, daha fazla görüyorum..korkuyorum, güvenemiyorum, yaklaşamıyorum.. Sözlerine baksan dersin ki ne derin biri bu, ne hoş bir yürek bu..ama derinlerde..

Birisi vardı sahip olduğu iğrençlik için kime ne diyordu..sadece kendisineydi..ama mesele şu ki o iğrençliği başkası bildiğinde, kimseye zarar vermese bile, insanın kişiliğine özüne yakışmadığı için iğreniyordu. Örnekse; biri birşey yapmasa ama çocuklara sapıkça fantaziler kursa, hayat boyu reele dökmese bile bu insan nasıl bir insandır ki? Hayat içinde güler yüzlü, neşeli, hayat dolu, düşünceli, her ne olursa olsun, içinde bu düşüncesi olan birinin eşi veya dostu olmasını kim ister?

Çok tuhaf geliyor bana, ve kabullenmesi çok zor..anlayamıyorum..öylesi güzel yüzlü, sıcak kalpli, samimi, iyiliksever, merhametli..gibi gözüken insanların kişilik denen arka bahçelerinden ne pislikler çıkabiliyor. İğreniyor insan..hele de bu yazdıklarım o insanı bu kadar güzel kamufle ediyorsa!

İnsanın yüreğinde yüreksizlik, iğrençlik ve karaktersizlik potansiyeli olunca, yaşanan şeyler karaktersiz birine denk geldiği için olmuyor, onda bu potansiyel olduğu için oluyor. Bunu anlamak çok zamanımı aldı doğrusu..ya da anlamıştım da kabullenememiştim...

Eskiden yüzü, gözü, gönlü, sıcaklığı kalbi güzel gibi(!) gözükenler de inat ederdim, suçsuz çıkarmaya, diğerinde suç bulmaya çalışırdım, diğeri alçak ya, adi ya hani...peki ama sen katlanmamışsın ki katılmışsın, yüreğin nasıl izin verdi peki? Nedeni çok açık aslında... Zira hiç mi seni durduracak birşey yoktu güzel insan gibi gözüken yüreğinde..? Çok anlamlı aslında...

Güzel gözüken yüreklerin derinlerinde olan, çoğu zaman sadece kişinin kendisinin bildiği potansiyel iğrençlikleri, çelişkileri o kadar çok görmeye, anlamaya başladım ki.. Hiç ummadığınız insanın yapabildikleri, düştüğü haller, ama görünürde soylu, temiz, güzel insan gibi görünenler..

Çok ürkütücü geliyor bana, çok sarsıcı...ölüm tadında hayal kırıklıkları yaşatabiliyorlar böyleleri.

22 Kasım 2011 Salı

BEDELLİLER ÖLMEZ VATAN BÖLÜNMEZ!!


Çok sinirleniyorum bu duruma.. Yaklaşık 500 bin kişi askerlikten kaçmış yıllardır ve neymiş bunlara çözüm bulunmalıymış! Ne biçim devletsin peki sen? Gücün yokmu, aradında bulamadın mı?

Kenan Doğulu (37), Yalın (31), Gökhan Özen (32), Murat Dalkılıç (28), Murat Boz (31), Kıvanç Tatlıtuğ (28), Tolga Karel (33), Sarp Apak (30), Tolgahan Sayışman (30), Mete Horozoğlu (36), Burak Özçivit (27), Yağmur Atacan (28) da var. Vatani görevini henüz yapmayan bu ünlü isimler bedelli askerliğe sıcak bakıyormuşmuş! Onlarda sıcak bakmaycakta ben mi bakacağım!

Şu isimlere bakın..bunlar nasıl gizlendi de asker kaçağıydı bulunamadı yahu!! Devlet bana ve tanıdığım tüm dostlarımı buldu hadi askere dedi gittik de bunlarımı bulamadı? Hadi sıran geldi dediğinde bunlar neden gitmedi sizce???

Bir tane de benim tanıdığım var, top koşturmuş bilmemne yapmış kariyeri yarım kalmasın diye gitmemiş, sonra evlenmiş çocuğu oldu diye gitmemiş..bu gitmeyenlerin çoğu da böyle..yahu banane kardeşim, iş mi yani yıllarca askerden kaç sonra bedelli 21 gün yap bitti gitti, ne güzel! Askerliğini normal yapanlar ömrünün en güzel 1,5 senesini harcasın, bunlar eşlerinin koynunda, sevgililerinin koynunda hayat yaşasın sonra haydi yaş geçti siz para verin bitsin bu iş!

Askerlikte geçen yılları harcamak diyorum, zira artık bu iş vatan borcu değil, para borcu..bankalar kredi vermek için sıraya girmiş, daha bir ay olmamış 24 şehit verilmiş ne gam!!!

Lanet olsun, zaten şehit olanlar genelde köylü ve orta direk halkın çocukları. İstanbul için diyorum, siz hiç Ulusta, Leventte, Nişantaşında şehit duydunuz mu? Ben duymadım..

Bu iş yanlış, hem de çok yanlış..devlet görevini yapmayıp bu kolaycılığa kaçması büyük haksızlık. Mezarlarda yatan onca 20 yaşında şehit olmuş yavruya sorma imkanı olsa ne derlerdi acaba bu yavrular bu duruma!!

Yapacaksa istisnasız herkes yapsın, yapmayacaksa kimse yapmasın!!

Bir de yanarım yanarım neye yanarım biliyormusunuz, gençlik ve toplum olarak hayran olunan şu insanlara bakın..yazık..ünlü diye bilinen hemen herkesin paçalarından pislik akıyor aslında. tarkan denen kişi askerden kaçmadımı, amerikaya sığınıp vatandaşlıktan çıkarılmadımı, buna rağmen dahi dönmedi, sonra af çıktı faydalandı. Serdar ortaç ağladı resmen gitmemek için, gözlük taktı o sıralar, kör olma tehlikem var deyip sakata terhis raporu almaya çalıştı..
Yazık ya ne çabuk unutuyoruz herşeyi..
Ve ne yazıkki askerden kaçmayan, parası olmadığı için, ünlü olmadığı için binlerce Şehit verilen bir ülkede bu oluyor.. Yazıktır günahtır ya...

BEDELLİLER ÖLMEZ VATAN BÖLÜNMEZ!

Not: Tam şu anda Bedelli ile açıklama yapıldığını okudum nette haberlerden. Bedelli askerlik yapanlardan toplanan para şehit ve gazilere dağıtılacakmış. Ama ne ulvi bir davranış(!), oraya buraya para harcanıyorda şehit ve gaziler için bu parayamı ihtiyaç kaldı! Ne denecek acaba..kusura bakmayın biz bunları tutup askerlik yaptıramadık, sizin oğlunuzu yakaladık ölüsünü getirdik, veya bacağı kolu eksik getirdik, şimdi bu para ile idare edin..mi denecek..susun bu durumu idare edin rüşvetimi bu...yok yok benim vicdanım bunu kabul etmiyor.

17 Kasım 2011 Perşembe

KIVANÇ HAYATA TUTUNAMAMIŞ....:(

Bazı sağlık kontrollerim için bir süredir İstanbulaydım, döndüğümde öğrendim ki güzeller güzeli 6 yaşındaki Kıvanç yoğun bakımdan çıkamamış. (Konuyu bilmeyenler için; aşağıda iki post yazmıştım)

Havuzun dibinde 14 dk kaldığını öğrendiğimde bu acı gerçeğe hazır olmak gerektiğini düşünmüş olsamda bir mucize bekliyordum doğrusu. Büyük ihtimalle beyin ve beden onca dakika havasız kaldığı için özürde kalabilirdi, inşallah kalmaz ve yaşar diye dua etmekten başka çare yoktu, ve....

Bir dizinin reklamında bir anne bankta oturuyor, ve parkta oynayan oğlunu seyrederken gözlerinden yaşlar süzülüyordu ve özetle şunlar geçiyordu yapılan seslendirmede, "eskiden büyüdüğünde okumanı ve  iyi bir meslek sahibi, çok başarılı biri olmanı istiyordum, şimdi hiç bir şey umurumda değil, yaşamanı sağ olmanı istiyorum sadece" diyordu..aklımda kalan özet bu..etkilemişti beni. Zira oğlu ölümcül bir hastalığa yakalanmış ve fazla yaşama umudu yoktu.

Hayaller..nasılda boş bazen herşey..nasılda değişken...

Kıvancın annesi hıçkırıklar içinde ağlarken "oğlumm ben seninle büyüdüm oğlumm beni bırakıp nereye gidiyorsun" diye haykırıyordu. Kıvanç için ne hayaller kurmuşlardı acaba?

Peki bizlerin çocuklarımız için olan hayallerimiz? Buna odaklanıp birşeyleri kaçırıyormuyuz acaba?
Daha az yüreğimize basıyor olabilirmiyiz şuna buna kızıp, veya istediğimiz gibi değil diye?

6 yaşındaki Kıvanç cennetteki yerini alacak şüphesiz, şu an beni duymasalarda ailesine baş sağlığı dilemekten başka söyleyecek bir şey bulamıyorum. Ateş yine düştüğü yeri yakacak..

Rabbim kimseye bu acıyı yaşatmasın....

5 Kasım 2011 Cumartesi

KURBAN BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN ARKADAŞLAR

Her özel ve güzel günlerde bizlerde güzel dileklerde bulunuyoruz, fakat ben bu sefer farklı şeyler yazacağım ve dileyeceğim.

Kötü ve karaktersiz insanlar için Allah hidayet etsin derdim, olmuyorlar, 46 yaşına girmeme az kaldı, olmuyorlar, değişmiyorlar, anlamıyorlar, vicdan azabı duymuyorlar. 20 yaşındaki askerlerimizi öldürenler üstüne canlı bomba olarak bir anneyide öldürüyorlar. Karşıdan karşıya geçen 14 yaşındaki kıza 3 içmiş pislik çarpıp kaçıyor, yavru o sırada canlı fakat bırakıyorlar ve yaşamından oluyor. 12 yaşındaki bir kız..kendinin kaçmadığını farzetsek bile rızadan nasıl söz edilebilir! İnsan kaç yaşına geliyor hata yapıyor, insana düşen 12 yaşındaki bir kıza, yapma etme yavrum deyip sahip çıkmak değilmi..ama olmuyor 28 kişi, içinde yüzbaşısı, kaymamakamlık çalışanları, ilköğretim müdürleri dahil olmak üzere onca insan birlikte oluyor tecavüz ediyor!
17 aylık masuma tecavüze kalkışan insanlar türedi, narkoz verip hastasına tecavüz eden doktor duyar olduk, bebekler sokağa bırakılıyor soğuktan donarak ölüyor, neler neler duyuyoruz.. Herşeyin iyiye gittiğini kim söyleyebilir??

Ne denebilir Allah aşkına!! Bu nasıl bir gidişat, çocuklarımız ve kızlarımız için kimden emin olabileceğiz, bunca sapkın ve sapıkla yaşarken..sonra idam cezasına çağ dışı deniyor, olan hep masumlara oluyor!

Evlilik kutsal bir kurumdu sözde, ama aldatan aldatana..dejenerasyon diz boyu her anlamda.. Seven, üstüne düşen bir insana dahi vefasız, nankör ve alçak olabiliyor insanlar..ne istiyor ki bu millet?!

Ne masum yüzlerde gizli artık kötülükler, ne saf masum denen yüreklerde vicdansızlıklar

Hayat tercihlerden ibarettir ve insanı insan yapan işte o tercih an'ıdır..karakterli veya karaktersiz yapan, şerefli veya şerefsiz yapan..insanı durduran bir şey yoksa, bir Allah korkusu, bir vicdan...ona nasıl insan denebilir ki. Hayat böyle birşey deyip geçilecekmi sürekli..?! Yapılacak edilecek ve suçu hayata yükleyip "hayat böyle bir şey" demek ne kolay...Böylemi olmalı.??

Mübarek Kurban bayramının yüzü suyu hürmetine Rabbim tüm sapık ve sapkınları, güzel insanların huyunu suyunu bozanları, azaltanları, vicdansızları, canlara, hayatlara kıyanları helak etsin, insanları yüzü gülmez hale getirenlerin yüzü gülmesin..gene olmayacak ama benim içimden bunu dilemek geçiyor.

Tüm güzel insanların, siz değerli dostların Kurban bayramı mübarek olsun, yaşamlarınız daha da güzelleşsin, sağlık, mutluluk, huzur diliyorum arkadaşlar.

Sevgiler, saygılar...

29 Ekim 2011 Cumartesi

Bir Çin atasözü dermiş ki..


Kalbinizde yeşil bir ağaç bulundurun,
Belki şarkı söyleyen bir kuş gelir konar...

21 Ekim 2011 Cuma

PKK VE YANDAŞLARI KAHROLUN..!!! (EKTİR)

Saat 16.39 itibariyle ektir..

Şehit yavrularımızdan biri Trakyada Vizenin Çavuşköyünde bugün defnedildi.
Ufuk BOZKURT'un cenazesinden geldi az önce büyük oğlum.

Köyün 4 girişi varmış. 8 km.lik yolu sırf yayalar kaplamış Vizeden köye kadar olan mesafeyi. Diğer 6 Km.lik bir yolsa ise 3 şerit halinde tamamı arabalarla dolmuş. Diğer girişlerde cenazeye akın eden vadandaşlarımız tarafından tamamıyla dolmuş.

Sevgili Recep beyin dediği gibi, bence de artık icraat zamanı..tek bir şehit daha kaybedecek durum kalmadı, zaman geldide geçiyor, daha ne kadar yavrular ömrünün baharında itler köpekler tarafından yaşamı son buldurulacak, kaç ailenin evine ateşler düşecek....!!!

LANET OLASI PKK...!!!!!

Bu anneyi ve yavrusunuda siz öldürdünüz özgürlük adı altında!!!!
1993de bir köyde masum köylüleri ve bu bebeği öldürdünüz Allahsız pislikler!!!

Allahın adi ve şerefsiz kulları.. Özgürlük diyerek 26 can daha aldınız, seviniyormusunuz?!!! Bizler hala sabır ediyoruz diye cesaretleniyormusunuz?!! Sizler masum bebeleri bile öldürürken, bizler sokağa çıkıp masum, suçlu demeden sizler gibi olamıyoruz, olmuyoruz diye kendizi bir haltmı sanıyorsunuz pislikler!! Her adi eyleminizden sonra döktüğünüz kanlar üzerine sevinip eğlenirken, genç bayanı, hamile kadını, 2 yaşındaki masumu katledip, umursamayıp özgürlük davası derken kendinizi insanmı sanıyorsunuz?!!! Meclisteki pisliklerinizin "üzüntülüyüz" demesine inandığımızımı sanıyorsunuz?!!

Kürt kardeşlerimizin tepkisiz kalmasına en az bunlar kadar bizler üzülüyoruz. Siz pisliklerden kendilerini ayırmamalarına, sessiz kalmalarına üzülüyoruz. Şehit eşinin, annesinin, babasının o acı içinde bile "biz kardeşiz" demelerine karşılık sadece kürt kardeşlerimizden oluşan bir yürüşün gerçekleşmemesine üzülüyorum ben şahsen. Oysa benim can dostum bir kürt...

Siz özgürlük adı altında canlara, masumlara silah çeken katleden pislikler, şunu bilin ki;

BİZİM DİRİMİZ ASKER, ÖLÜMÜZ ŞEHİTTİR,
SİZİN ÖLÜNÜZE LEŞ, DİRİNİZE KALLEŞ DENİR!!!!!!!

****

Saat 16.39 itibariyle ektir..

Şehit yavrularımızdan biri Trakyada Vizenin Çavuşköyünde bugün defnedildi. Ufuk BOZKURT'un
cenazesinden geldi az önce büyük oğlum.

Köyün 4 girişi varmış. 8 km.lik yolu sırf yayalar kaplamış Vizeden köye kadar olan mesafeyi. Diğer 6 Km.lik bir yolsa ise 3 şerit halinde tamamı arabalarla dolmuş. Diğer girişlerde cenazeye akın eden vadandaşlarımız tarafından tamamıyla dolmuş.

Sevgili Recep beyin dediği gibi, bence de artık icraat zamanı..tek bir şehit daha defnedecek durum kalmadı, zaman geldide geçiyor, daha ne kadar yavrular ömrünün baharında itler köpekler tarafından yaşamı son buldurulacak, kaç ailenin evine ateşler düşecek....!!!

14 Ekim 2011 Cuma

Kıvanç hakkında...

Merhaba arkadaşlar.. Sizinde benim gibi Kıvanç,ın durumunu merak ettiğini bildiğim için paylaşmak istedim.

Geçen cuma hastaneki doktora durumunu sormuştum, yoğun bakımda olduğunu söylemişti. Bu gün yaşadığı yere gidecektim çocuklarımla, fakat önce orda yaşayan birine ulaşıp sordum, büyük oğlumda hafta için köyün muhtarına sormuştu, hala söylenen şey Kıvanç,ın yoğun bakımda olduğu.

Havuzun bulunduğu yerde kamera varmış. 6 yaşındaki Kıvanç havuza düşünce 40-50 sn ye kadar çırpınmış ve sonra 14 dk havuzda kalmış...:( Ne denebilir daha başka..boğazım düğümlendi. Rabbim sağlıklı bir şekilde hayata dönmesini nasip eder inşallah.... Takip ediyorum, umutla güzel haberleri bekliyorum ben de..

6 Ekim 2011 Perşembe

BİR ACININ KIYISINDAN..

Ayağımdaki bir ağrı nedeniyle yaşadığım yere yakın olan ilçenin hastahanesine gittim bu gün. Röntgen çekildi, kan alındı ve 2,5 da gelin denildi. Denildiği saatte oradaydım. Uzman hekim sonuçlara bakıp ilaç yazacaktı, veya ne gerekiyorsa yönlendirecekti; ki o sırada hastaneye feryatlarla bir aile girdi. Adamın elinde ufacık bir yavru vardı ve ağlayarak kurtarın yavrumu diyordu. Ortalık birden karıştı, zaten ufak olan hastanedeki bulunan tüm doktorlar acil odasına girdi. Dışarda ise başka bir ağlama sesi, ve feryatlar geliyordu..anne ağlıyor "gitti yavrumm" diye perişan olmuş bir vaziyeteydi. Kucağındaki 1-1,5 yaşlarındaki bebeği de anne ağladıkça ağlıyordu..

Baba yavrusunu bıraktıktan sonra kapının önündeki sandalyeye oturdu ve iki elinin arasına başını alıp nerdeyse saçlarını yolarak "Allahım nolur" diyordu.. Ordan sonra koptum gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. Benim de 2 yavrum var, ve çok fazla empati duygum var..olmaz olası!

Baba adeta transa girmişti, inanamıyordu başına gelenlere, "olamaz, Allahım nolur" diyordu sadece. Cümleyi tamamlayamıyordu, "Allahım nolur ölmesin" diyemiyordu sanki. ..ölmek..

İçerde çok güzel bir çocuk yatıyordu, 6 yaşındaki oğlu..adı Kıvanç..  Anne "5dk, sadece 5dk. gözümüzün önünden ayrıldı, kurban olduğum Allahım ne olur, ne yaparım benn" diye gözyaşlarına boğuluyordu. Su biriktirmek için bahçede bulunan su havuzuna düşmüş kıvanç, bulduklarında havuzun dibinde yatıyormuş. Annenin cep telefon konuşmasında ablasını çağırırken söylediklerinden anlayabildim ne olduğunu. Anne baba ağlıyor, ama ağlamak değil bu başka birşey, her zerreleri acıyor hissediyorum, benimde gözlerim ıslanıyor ve köşelere kaçıyorum silmek için.

14.40 da Kıvanç acile girdi. Ordaki herkes teselli etmeye çalışıyor, ağlama diyor bazısı, su iç diyor, birisi Allahın taktiri diyor, denecek denmeyecek sözler uçuşuyor..baba susuyor bir süre sonra, beyni, kalbi durmuş gibi, dualar yüreğinin içinde durmaksızın tekrarlanıyor, sadece oğluna odaklanmış belli.. Yarım saat geçiyor ama içerden ses yok, belli ki hala birşey yapılamamış. Bekleyen herkes dua ediyor, herkes allaha yalvarıyor. Kimisi çok etkilendi, kimisi gülerek sohbet ediyor karşısındakiyle. Ateşin yaktığı yer belli...

" Baba eşine sarılıp "başımıza buda mı gelecekti diyor".
Anne bağıyor "neden gözünün önünden ayırdın, neden havuzu kapatmadın" diyor ağlayarak.
Dede geliyor, zorla acile giriyor torunun gördükten sonra sesi kesiliyor, o öldüğünü kabulleniyor o halde görünce..o da anneye bağırıyor "bir tokat atsaydın ya bırak ağlasın, o bir kere ağlayacaktı şimdi sen ömür boyu ağlayacaksın" diyor.

"Anne gitti yavrum gitti" diyor. İsyan ediyor bir yerden sonra, birşeyler söyleyin diye bağırıyor, yüreğine su serpecek birşeyler duymak istiyor ama nafile..bağırıyor.."kurtaramıyacaklarsa başka hastaneye götürelim" diyor. Eşine "birşeyler yap, durma öyle" diyor hıçkırıklar içinde...

Saat 15.37 oluyor ve içerden çıkan birisi "çabuk ambulansı hazırlayın" diye bağırıyor. Tam bir saat uğraşıyorlar, vazgeçmiyorlar ve kıvanç nefes alıp gözlerini kırpmaya başlıyor. Herkeste bir sevinç.. "Allahım hadi inşallah" diye sözler dökülüyor dudaklarımızdan. İlde ki büyük hastaneye götürülmek üzere götürüyorlar Kıvanç'ı.. Doktor ambulansla gittiği için ben dahil herkes geri dönmek zorunda kalıyor ama kimsenin umurumda değil, yeterki Kıvanç yaşasın. İnşallah bir özür kalmaksızın iyileşir 6 yaşındaki dünyalar güzeli Kıvanç. Yaşadığı yeri öğrendim, 4-5 gün sonra güzel bir oyuncakla Kıvanç'ı görmeye gideceğim..Şimdi olduğu gibi giderken de sadece "inşallah kurtulmuştur ve iyidir" diye dua edeceğim.

Hayat....çoğumuzun ne dertleri var değil mi? Böyle bir anda hangi dert dert gelir insana sizce?
Çocuklarım okulda..akşam onlara daha sıkı sarılacağım.

Rabbim bir tek bu acıyı yaşatmasın inşallah, hiç kimseye... Müthiş, unutulmaz bir gündü benim için.

8 Eylül 2011 Perşembe

SEVDİĞİME KAVUŞTUM...


Uzun zamandan beri beni mutsuz eden şeylerin en başında sevdiğim insanla yaşadığım ayrılık geliyordu.Çünkü çok büyük ve tutkulu bir Aşkla sevmiştim ve içimden atamıyordum ne yapsam unutamıyordum... Çok şükür herkes yaptığı hatalardan ders aldı ve birleştik. En kısa zamanda evlilik hazırlıklarına başlamayı düşünüyorsuz. Darısı tüm gerçekten sevenlerin başına. Dilerim son nefese kadar mutlu edebilirim sevdiğimi, dilerim ömrümüz uzar, 100 yıl yaşarız..dilerim sonsuz mekanda da birlikte oluruz.:)
Onu çok ama çok seviyorum. Sanırım hayattan payımı aldım artık...
SENİ SEVİYORUM AŞKIM.

30 Ağustos 2011 Salı

RAMAZAN BAYRAMINIZ MÜBAREK OLSUN..


Bir Bayrama daha ulaştık.. Acısıyla tatlısıyla bir sene geçmiş..ne çabuk geçmiş... Acısı bol bir sene..
Buna şükür diyorum şüphesiz, iyi günler ilerde diyerek. Hoş 26 sene öncede diyordum.. Bir ara geldi sandığım iyi günler meğer sonrasında daha acı günlere delaletmiş... Hayat daha ne getirecek merakla bekliyorum..

Yerleştiğim kasabada çocuklarımla Bayram namazına gittik, ve ardından büyüklerimizin kabirlerine ziyarete.. Çocuklarım hiç tanımadıkları büyük dedeleri, büyük babaanne ve annelerinin kabirlerinde dua ederken bu aklıma geldi..evet hiç görmediler tanımadılar onları..bir gün görmeyeceğim torunlarımın bana da geleceğini düşündüm..yaşam devam ettiği sürece hepsinin mutlu olmasını ve insana yakışır bir hayat diledim Allahtan..

Çocuklukta Bayram daha mı güzeldi, yoksa büyüdük tadımı kalmadı, neden bilmiyorum ama birşeyler hatta çok şeyler eksik gibi.. Öpülecek eller çokken, sonradan yaşayacak olduğumuz acılar henüz yaşamamışken, belki de o zamanlar şimdiden daha çok umut taşırken mi herşey daha güzeldi acaba. Neyse daha fazla karamsar ya da hüzünlü bir yazıya dönüşmeden susayım ben.

Sevgili arkadaşlar hepinizin mübarek Ramazan bayramını kutluyorum. Güzellikler hayatınızdan hiç eksik olmasın, Allah sizi ve sevdiklerinizi doğru güzel insanlarla karşılaştırsın, mutlu, huzurlu ve ağız tadında bayramlarınız olsun..

23 Ağustos 2011 Salı

BİLGE VE KÖPEK..


Bu okuyacağınız, bilge ile köpeğin hikâyesi.


Bilge, göletin başında oturuyor.
Susuzluktan kırılan köpek, sürekli gölete kadar gelip, tam su içecekken vazgeçerek kaçıyor. Bilge, dikkatle köpeği izliyor.Bu kadar susamış olmasına rağmen, köpek, neden su içemiyor, neden korkup kaçıyor merak ediyor.
Ve sonunda anlıyor:
Köpek, kendi suretinden, sudaki yansımasından korkuyor.

Artık dayanamayan köpek, bir an geliyor, kendini gölete atıyor, tabii o zaman suretini göremediği için korkmuyor ve susuzluğunu giderebiliyor.

Bu olaydan ders çıkaran bilge, kendi kendine şöyle diyor:

“Bir insanın istekleriyle arasındaki engel, çoğunlukla kendi kendine, kendi içinde büyüttüğü korkulardır. İnsan bu engeli aşabilirse istediğini elde edebilir.”

Bu hikâyeden bizim edinebileceğimiz bilgi de, bir bilgenin bile, bir köpekten öğrenebileceği şeylerin var olduğudur.
Bu yüzden neyin varsa paylaş, senin çıkınında da başka insanların öğrenebileceği şeyler vardır...

******
Yanlış anlaşılmasın ama köpek öğreniyorda bazı insanlar öğrenmiyor. Araba ile giderken yol ortasındaki bir köpeğe korna çaldığınızda ya hızlanıyor ya da geri dönüyor, ama insan el işareti yapıp hem suçlu hem güçlü oluyor, size çatıyor..

Son zamanlarda edindiğim bir tecrübe, daha doğrusu bir yaşamışlığımı paylaşayım. İstanbulu bırakıp güzel bir kasabaya yerleştim. Yerleştiğim yerde uzun zamandır kimse yaşamadığı için bahçeyi karıncalar işgal etmiş, özellikle eve girilen sundurma denilen beton yolu. Öldürmek istemediğim için hep sabırla süpürdüm önceleri, sonra oraya su dökmeye başladım, 4-5 gün sonra karıncalar orda olmamaları gerektiğini öğrendiler!

Bir insana tam 5sene olmaması gereken yeri ve nedenlerini anlattım..o hem orda, hem de ben kötü oldum.
Ama olsun, inatla insan olmaya ve paylaşmaya devam! Eksilirken çoğalarak, kanarken alışarak...

9 Ağustos 2011 Salı

İNSANLIK ÜZERİNE GÜZEL SÖZLER..

Bir yerde yaşam varsa orda umut da vardır. (Cicero)



İnsanları inandıklarından vazgeçirmek, onları bir şeye inandırmaktan daha zordur.
Hz. Muhammed (s.a.v)

Yalnız ciddi veya yalnız neşeli olabilen insan, yarım insandır.
Leigh Hunt

İnsan görünüşüyle karşılanır, kişiliği ile uğurlanır.
Anonim

Verdiğini hatırlamayan ve aldığını unutmayanlar, kutsal insanlardır.
Elizabeth Bibesco

Gerek yok her sözü, laf ile beyana.. Bir bakış bin söz eder, bakıştan anlayana...
Hz. Mevlana

Gerçekten büyük olmayan adamlar, çevrelerini küçük adamlarla doldururlar.
E. Reich

Kötüler, kendilerine tahammül edildikçe daha çok azarlar.
Tolstoy
İyi insan olmak istersek, önce kötü insan olduğumuzu anlamalıyız.
Halit Refik Karay

En büyük insan, kendini en çok sayıda insanın yerine koyabilendir.
Jane Adams

İnsan, yaşamının dörtte üçünü yapamayacağı şeyleri istemekle geçirir.
Cicero

İnsanlar doğuştan eşittirler ama, bunu sonuna kadar sürdüremezler.
Montequieu

Her insanın üç kişiliği vardır: ortaya çıkardığı, sahip olduğu, sahip olduğunu sandığı.
Alphonse Karr

Elde edilecek bir çıkarı olduğu halde adaleti düşünen, tehlike karşısında hayatını hiçe sayan, verdiği sözü unutmayan, tam insandır.
Confucius

***
İnsaf et, aşk güzel bir iştir!
Onun bozulması, güzelliğini kaybetmesi, (insanlardaki) tabiatın kötü niyetli oluşundandır.
Sen, kendi şehvetine ve arzularına aşk adını takmışsın;
Halbuki şehvetten kurtulup aşka ulaşabilmek için yol çok uzundur. MEVLANA

***
"Üzülme der Mevlana ve devam eder; Bir yandan korku bir yandan ümidin varsa iki kanatlı olursun..., Tek kanatla uçulmaz zaten. Sopayla kilime vuranın gayesi kilimi dövmek değil, Kilimin tozunu almaktır. Allah sana sıkıntı vermekle tozunu, kirini alır. Niye kederlenirsin? Taş taşlıktan geçmedikçe parmaklara yüzük olamaz....... Yüzük olmak dileyen taş, ezilmeyi yontulmayı göze almalıdır..!" MEVLANA

Yüzük olmak dileğiyle...

1 Ağustos 2011 Pazartesi

İSTANBULU TERK ETTİM..


Eskiden asla olmaz dediğim bir şey daha oldu hayatımda..İstanbulu terk ettim..

Her türlü anısıyla terk ettim.. Yeni yerde neler yaşayacağım bilmiyorum, son 6 yılım gibi olmasında, Allah kimseye yaşatmasın.. Yeni bir düzen öncesi bir süre kafamı toparlamak istiyorum. Yerleştiğim yerim temiz havasını çekiyorum içime.. Geceleri cır cır böcekleri eşliğinde uyuyorum. Hamağımı bahçedeki kayısı ağacı ile dut ağacı arasına kurdum şekerleme yapıyorum. Bazı sağlık sorunlarımla ilgili kendime dikkat etmeye çalışıyor, yürüyüşler yapıyorum.. Yerleştiğim yerde buz gibi kaynak suları var, bu soğuk sulardan içiyorum.. Hepsi için  şükür ederek.

Domates ve biber ekmiştim İstanbulda terasta, onları bile buraya getirip toprağa kavuşturdum, suluyor ve ektiğimi tüm doğallığıyla yiyorum. İtalyan veya İspanyol yemekleri aramıyorum! Huzur tek istediğim, ve kafamı dinleyip bazı şeyleri unutmak.. Sonrası Allahtan hayırlısı, dualarım kabul olurmu olmazmı bilmiyorum, yaşadığım sürece hayallerimin peşinde olacağım kısmetse..her ne kadar çok büyük bir yorgunluk ve birazda umutsuzluk filizleri yeşermiş olsada..bir tek onları sulamayacağım...

Büyük bir değişiklik benim için.. Rabbim hayırlıyı nasip etsin mübarek Ramazanın yüzü suyu hürmetine..

Hepinize hayırlı Ramazanlar arkadaşlar.. Rabbbim tüm iyi kullarına güzellikler nasip etsin, iyi olmayanlara ise hidayet...

Sevgiler saygılar...

(Kayada açan çiçeği her zaman çok anlamlı bulmuşumdur, o yüzden bu resmi koydum)

28 Temmuz 2011 Perşembe

SEVGİDEN NEFRETE..

Doğduğumuzdan yana bir çok sevgiyi gördük ve tattık. Allah sevgisi.. Anne, baba sevgisi.. Evlat sevgisi.. Arkadaş sevgisi.. Vatan ve bayrak sevgisi.. Hayvan ve doğa sevgisi..

Ve bunlardan farklı olarak Aşkı tattık bir çoğumuz.. Kaçımız bitmez dediği Aşkı hala yaşıyor? Yaşayanlar ne şanslı, bence her an Allaha şükretmeliler.

Zira bu Aşk öyle menem birşey ki canlar bile alıyor. Yürekleri körleyebiliyor en iyi haliyle, canları yakıyor.
Bir çok blogda buna ait yazılar okuyorum zaman zaman. Haksızlığa uğrayan acı çektirilen insanlar. İnsan birçok şeyi yaşamalı bu hayatta, ama ölesiye sevgisinin ölesiye nefrete dönüşmesini yaşamamalı. Hele duygusal biriyse bu travmadan çıkmak ve eskisi gibi olabilmek çok zor.

Senelerce verilen emeğin, senelerce yüreği kavuran o sevginin, hayattan payımı aldım düşüncesinin, bu mutluluğu tatmanın büyük bir haksızlık sonrası nefrete dönüşebildiğini yaşamamalı bir insan. İnsan bu kadar aldanmamalı ya da...

Bir insan bir insana bunu reva görmemeli. Geride binlerce yıl var yaşanmış, büyük ihtimal şu an dünyada yaşayandan fazla toprağın altında yok olmuş insan var..ne kaldı geriye? Ne için?

İnsan doğmak kolay ama insan olmak ne kadar zor.. Doğruların adını koymak, yaşamın "insan" gibi olanlarını tercih etmek. İnsanı tüm varlıklardan ayıran özelliklere sahip olabilmek bu kadarmı zor bu dünyanın nimetlerini yaşamaya çalışma çabasında?

25 Temmuz 2011 Pazartesi

KUŞADASINA DA GİTTİK VE DÖNDÜK..

Foçadan sonra Kuşadasına gittik, akşamüstüydü ama hemen kadınlar plajında denize girdik. Daha önce gittiğimde deniz durgun ve turkuaz bir rengi vardı beğenmiştim, bu sefer şansımıza dalgalı ve birazda yosunluydu. Foçadan sonra kordon boyu diyebileceğim sahil boyu çok küçük geldi bize. Foçanın güzel akşamı aklımızda kaldı doğrusu. Heryer olduğu gibi Kuşadası da oldukça kazıktı desem ayıp olmaz umarım. Önümüzdeki ay Oruç var diye insanlar köprüden önce son çıkış gibi hurra etmişler tatil yerlerine ve esnaf da sonuna kadar faydalanıyor bundan. 1,5 TL.lik birşey çok rahat 5 TL. olabiliyor. Oteller, pansiyonlar deseniz yüzünüze bakmıyor, nasıl olsa siz olmasanız hemen başkası geliyor heryer dolu. Sanırım birazda bu yoğunluğun azizliğine uğradık bu gezide.
Önceki yazımda dediğim gibi gerçekten yorucu oldu gezi, zira normalde Marmaris 900Km. civarıdır fakat biz daha kuşadasında iki katını yani hemen hemen 1800Km yol yapmışız. Dönüşte Bayramiçe uğrayıp bir gece kaldık, daha sonra Şarköyede de denize girip bir gece kalıp, Uzunköprüde akraba ziyareti yapıp Edirneden İstanbula döndük, 2500Km. olduğunda evdeydik.

Bir dahaki gezi direk Bodrumdan başlayacak Allahın izniyle, ve Marmaris, Fethiye, Kaş, Antalya da bitecek.

Fotoğraf makinasının ara kablosunu bulamıyorum, bulduğum an daha fazla foto paylaşacağım sevgili arkadaşlar, çocukların cep telefonları da foto dolu.

21 Temmuz 2011 Perşembe

Çeşmedeydik..

Foçadan uzun bir yolculuktan sonra Çeşmeye geldik. Uzun diyorum zira İzmirden Çeşmenin yaklaşık 100Km olduğunu bilmiyordum, birde İzmire kadar olan mesafe var. Çeşme de fena değildi. Körfezdeki büyük gemilerin görüntüsü hoşuma gitmedi doğrusu. Tabiki çeşmede de denize girdik, pırıl pırıl ve  çok soğuk değildi. Sonra Dalyana gittik Kocakarı plajı kalabalıktı. Ilıcayı gezdik ve Alaçatıya gittik. Doğal olarak Alaçatı sörf yapanlarla doluydu.
Kuşadasına devam.. Sanırım Kuşadasından döneceğim zira planda olmayan çok fazla yere girdik çıktık ve çok yorucu oldu benim için, 35-40derecede araba kullanmak ve 2 erkek çocukla uğraşmak, kalacak yer bulmak vs..

19 Temmuz 2011 Salı

DİKİLİ ve FOÇADAYDIK..

Dikiliyi daha önce gittiğimde de sevmiştim. Çocuklarda sevdi. Şehrin içindeki ufak plajında denize girdik. Kuytu olduğu için olsa gerek çok soğuk değildi. 10-12 Km kadar gidip kıyılardaki siteleri ve kalınabilecek yerleri gezdik. Yolda ki bir köyden soğuk koruk şurubu içtik, güzeldi..

Sonra geri dönerek Foçaya yola çıktık. Aliaağanın çirkin görüntülerinden çıktıktan sonra virajlı, çamlık ve manzaralı yola geldik. Yeni Foçayıda geçerek Foçaya geldik. Akşam üstüydü bir yerde yemeğimizi yiyene kadar hava karardı bizde kordonunda gezmeye başladık. Güzel ve hareketliydi, beğendik Foçayı..

Geceyi Foçada geçirip Çeşmeye devam ettik..

17 Temmuz 2011 Pazar

BERGAMADAYDIK..

Antik Dönemin önemli sağlık merkezlerinden Asklepion ve ilk yerleşim alanı olan 300 m. yüksekliğinde dik bir tepe üzerinde kurulan Akropol ve M.S. 2. yüzyıla tarihlenen Serapis Tapınağı müthiş etkileyiciydi. Her ikisinde de bulunan anfi tiyatrolar çok dikkatimi çekti. Asklepion'daki tiyatro 3500 kişilik, Akrapoldaki 10.000 kişilikti. Ve o büyük kütüphane..düşündürücü geldi bana.. Öyle bir çağda bunlar, bu çağda...

Akrapol'a çıktığınızda çok güzel bir manzara sizi bekliyor. Şehre o yıllarda su getirmek için 42 km. kemer yapılmış dağlar aşılmış, fakat şu anda tepenin hemen aşağısındaki barajı gölünü görünce insanı hoş bir gülümseme alıyor..

Bu geziden en güzel anı ise; Asklepionda gezerken, kötü hava koşullarında hastaları diğer tarafa geçirmek için yapılan yaklaşık 50mt.lik tünelin merdivenlerinden akan sudan küçük oğlumla içmemiz oldu. Bu suyun akustik sesi aynı zamanda hastaların iyileştirilmesi için kullanılıyormuş. Doğayı çok sevdiğim ve sık sık doğada kaynak sularından içtiğim için bu sudan içmekte zarar görmedim. Zira etrafa baktığımda hiç bir sanayileşme olmaması en önemli şeydi, başka türlü su pek zararlı olmaz. Çıkışta özellikle bu suyu sordum ve m.ö 4yl.dan beri aktığını öğrendim. Müthiş bir duyguydu bence.. yaklaşık 2500 yıl öncesinde içilen kullanılan sudan içmek. O sırada içeri ellerinde kaplarla roman vatandaşlar girdi..yetkiliye suyun kalitesini sordum ve şunu öğrendim. Romanlar(çingeneler) sürekli bu suyu içiyormuş ve su evlerdeki çeşme suyundan daha temizmiş ve romanlar düğünlerinde yaktıkları kınayı bu suyla yaptıklarında ayrılık olmayacağına inanırlarmış.
Bergamayı sevdik.. Dikili ve Foçaya devam...

11 Temmuz 2011 Pazartesi

AYVALIKTAYIZ.. (Cunda)

Hemen Cundaya geçtik tabiki. Damla sakızlı dondurmadan ve Taş kahvenin kahvesinden tatmak üzere..
Girişite sağdaki ufak kumsalda 1 saat denize de girdik ve şu ana kadar en sıcak su ordaydı doğrusu. Sonra Sarımsaklıya geçtik kumsal iğne atsanız yere düşmeyecek şekilde kalabalık.. Hiç sevmem böyle kalabalığı  ama çocukların hatrına ordada bir kaç saat denize girdik. Su yine soğuk ama çok güzeldi. Denizin dibi ve plaj kumsal bu yegane artısı  Sarımsaklının. Ve Antik kenti, Asklepion ve zeus sunağını görmek üzere Bergamaya yola çıktık..

ASOSTAYIZ.. (Kadırga Koyu)

Bayramiçde seracılık yapan arkadaşımla Ezinede buluşmak üzere anlaştık ve oraya saptık, biraz sohbetten ve buz gibi hakiki limonatalardan sonra Ezinenin peynirinden de tattık..Ve hemen Asosa yola çıktık. B.Kaleyi şöyle bir tur atıp Kadırga koyuna indik. Deniz gene soğuktu ve 2-3 mt sonra derinleşen bir yapısı vardı.

Mavi bayraklı ender yerlerden fakat kumsal yok kıyı taşlık bu hoşuma gitmedi ve öyle acaip bir sıcak varki asla çıplak ayak yürüyemiyorsunuz taşlık kumsalda.! Akşam üstü Ayvalığa yola çıktık. Küçükkuyuda bir tur attık, enderesan birşey bir güzellik yok. Yol üstünde Zeytin müzesini gezip he türlü zetin ürünleri ve sabunlarından alıp yola devam ettik. Öreni beğenirdim şimdi daha hoşuma gitti nedense.Fakat Örende denize bile giremedik yarı belime kadar girip çıktım resmen buz gibiydi, Asos o kadar değildi oysa. Ayvalığa devam..

BOZCAADA'DAYIZ

Gökçeadadan buraya geçtik. Arabayla geçme hiçbirşey yok deselerde arabayla geçip bütün adayı gezdik.
Gerçekten de birşey yokmuş, Bütün ada Üzüm bağlarıyla dolu. Yegane yeri Merkezi, yani limanda indiğiniz yer. Her taraf şarapların su gibi tüketildiği lokantalarla dolu, tabiki birde balık lokantaları. Kaleyi Gezdik başka yer bulamayınca. Ayazma ve Ova habbek koylarına da gittik, sadece 3-5 tane içkili lokanta ve ufak plaj var. İçkiyi sevmediğim için ve yanımda çocuklar olduğu için hiçbirine girmedik doğal olarak.
Bozcada bu kadar.. Gökçeada gerçekten çok daha güzel. Yukarda yazmayı unutmuşum, dönüşte Zeytinliye uğrayı madamın yerinde dibek kahvesi içtik. Dilininden kayıp gidiyor. Hala kendisi dövüyormuş kahveyi alıp..madamın oğlu Kostas bey.. Tanışıp biraz sohbet ettik. Fazla hırçın ve düzeni bozan kalabalığı hiç istemiyorlar, haklılar gerçekten son derece kafa dinlenecek yer. Rum müziğiyle kahve içmek de başka güzelmiş. Şimdi Asosa...

8 Temmuz 2011 Cuma

GÖKÇEADADAYIZ

Kısmetse Şehitlik Zİyaretimiz yarına kaldı zira Gökçeadaya geçtik. Sarozda sabah kalkıp ufak bir deniz ziyareti yapıp yola çıktık.. Geliboluda meşhur fırınlı ve sade peynir tatlılarının tadına baktık ve Kabatepeye geçtik arabalı vapura binmek üzere.. Adaya geçiş 1,5 saat sürüyor.. Yolda bol bol martılara ekmek, simit attık. Gökçeadaya yaklaşırken kel tepeler görüyorsunuz ve önce ne biçim yer diyorsunuz fakat adanın içleri kesinlikle böyle değil, oldukça yeşil. Oldukça Gölet'de var adada. Ağaçlık yerlerde öyle müthiş Ağustos böceği sesi varki kafanızın şişmemesi işten değil.:) Bir tuhaf şeyde her tepe ve merada tek tük keçilere rastlıyorsunuz. Ada'da ilk önce Kapıkaya'ya gittik. Sörf ve paraşütlü sörf yapmak isteyenlerin tam yeri, zira bunlarla doluydu.

Deniz hala çok soğuk nedense, Saroz soğuktu, adanın denizide oldukça soğuktu, bir süre sonra alışılsa da ilk başta baya bir mücadele istiyor.:) Adaya gezmek ve değişiklik olması açısından mekan değiştirip az önce Uğurluya geldik ve bence oldukça güzel bir yer burası. Adanın diğer tarafında kaldığı için denizi durgun. Henüz giremedik, akşam mangal için hazırlık yapıyoruz, umarım burası çok soğuk değildir.
Çocukların keyfi yerinde şu anda, fakat sanırım Fethiyeye kadar gidemeyeceğiz, biraz daha yukardan dönüşe başlayabiliriz.

Belki gittiğimiz bu yerleri düşünen, hakkında birşeyler bilmek isteyen arkadaşlar için, ve günlük gibi olsun hatıra olsun diye gördüğüm yerleri burda paylaşmaya çalışacağım.
İyi tatil temenniniz için çok teşekkür ederim arkadaşlar.

7 Temmuz 2011 Perşembe

SAROZDAYIZ...

Hayırlı bir terslik yüzünden geziye bu gün çıkabildik.. Şu an Sarozdayız.. Akşam güneşin batışına yetiştik, denize giremedik ama bu günlük bu güzellik yetti. Birazdan Bolayırda yemeğimizi yeyip keşfe çıkacağız buraları. Bir yerde konaklayıp, yarın denizine girip sonra Çanakkale Şehitliğine devam..

23 Haziran 2011 Perşembe

EGE TURUNDA GİDİLECEK YERLER KONUSUNDA TAVSİYESİ OLAN VARMI ARKADAŞLAR


Allahın izniyle Temmuz başında 2 oğlumla süresi açık bir Ege turu yapmayı düşünüyorum. Aklımda sırasıyla Saroz'a uğrayıp, Gökçeada, Bozcaada, Asos, Akçay, Ayvalık, Cunda, Dikili, Foça, Urla, Karaburun, Çeşme, Selçuk, Kuşadası, Yenihisar, Milas, Bodrum, Gökova, Marmaris, Datça, Dalaman, ve Fethiye,ye kadar olan güzergah var..muhakkak şuraya da uğrayın, görün diyeceğiniz yerler varmı arkadaşlar?

MİMLER

Nani mimlemişti beni, biraz geciktim affetsin..şimdi geliyor cevaplar.:) Mimin konusu, çocukken var olan hayaller düşünceler üzerine..

Ben çocukken de şimdi olduğu gibi fazla duygusalmışım. Doğayı kendimi bildim bileli çok sevdim ve her sıkıntımda bana iyi geldi..ormanlara girer kaybolurdum. Z.Burnunda geçti çocukluğum. Bir çam ağacım vardı, hep aynı yüksek dalına çıkar hayaller kurardım, geçen trenleri seyrederdim. Neden bilmiyorum raylarda yürümesini de çok severdim.

Bir çizgi romandan etkilenmiştim sanırım. Parmağını şıklatıp istediğini söyleyince oluyordu. Bir süre bu oyunu oynadım. Çok şıklattım parmağımı ama hiç bir şey olmadı tabiki..:)

TV yoktu çocukluğumun bir döneminde.. Radyo tiyatrolarını dinlerdik ve herkes kendi anlayışına bakışına göre hayalinde canlandırırdı. Orhan Mesutoğlunun hazırlayıp sunduğu radyo tiyatrosunun dinlediniz diyerek kapanışı yaparken adımın söylemesi hoşuma giderdi.:)

Evimizin yanında yüksek bir bahçe duvarına çıkardım (tırmanmayı da ne seviyormuşum.:) geceleri ay'ı seyrederdim, çok severdim bunu, ve bir gün sana geleceğim derdim.:)

İleriye dönükte çok güzel hayaller kurardım ama hiçbiri olmadı. İyiliğin ve iyilerin gittikçe azaldığını gördüm yaşadığım sürece. Nankörlüğün vefasızlığın arttığını. İkiyüzlüğün, bir çok ikiyüzlülükten şikayet eden insanda olduğunu gördüm, ve anladım ki insanlık bu yüzden iyi bir yere gelemiyor, çünkü kimsenin aynada gerçek yüzüne bakacak cesareti yok, kendini kandırıyor, kayırıyor. Şu hayatta sadece 2 oğlum en büyük kazancım oldu bu hayatta. Böyle işte.:)

*******

b3ngü den 2 MİM  gelmiş, hemen cevaplıyorum.:)

Bu sefer ki mim konumuza gelince;
Bir lamba cini çıksa karşınıza,
"Dile benden ne dilersen sahip" dese, bir tek dilek hakkınız ve düşünmek için de 1 saatiniz olsa

1)Ne yaparsınız?
2)Ne dilersiniz?
3)Dileğinizi seçmeniz kolay olur mu?

1-Ufak bir tırsma durumu olurdu herhalde.:)
2-Çok sevdiğim, tatsız biten, haksız biten, bitmez sandığım, son nefese sandığım, çok sevdiğim kadının   herşeyi tüm gerçekliğiyle anlamasını, pişman olup dönmesini dilerdim.
3.Hem de çok kolay olurdu...çünkü sadece imkansız olanı dilerdim.

****************

2.MİM
Mim konusu: Tam şu anda, evet tam şu anda nerede olmak ve ne yapmak isterdiniz? Ve o yerde dilinize dolanan ilk şarkı ne olurdu? Ve resmini de koyun.

İstediğim o insanla heryerde olabilirim hiç önemi yok, yeterki olsun. Ama madem kural bir yer belirtmek..peki.


Dilimdeki şarkı ise..
Sensiz olmaz, sensizlik anlatılmaz...



Çok geç kaldığım için bütün arkaşlara bu mim ulaşmış sanıyorum. Ne yapsam bilemedim.
Mimlenmemiş ve mimleri seven arkadaşlar, sizleri MİMlemiş olsam.:)

21 Haziran 2011 Salı

DERYA ve NİHAT

Magazin olayını sevmem, fakat bu konuya değinmeden edemeyeceğim. Hele dün akşam Nihat denen kişinin terbiyesizlikleri, çiğliklerini görüdükten sonra. Survivor da bu kişinin ne kadar samimiyetsiz, yapmacık olduğunu görüyorduk ama finalde bu kadar çiğ ve kişiliksiz olduğunu ilk defa bu kadar açık gördüm ben şahsen. Tam olarak gerçek yüzü ortaya çıktı.

Şahsiyetsiz ya..Neymiş ödülünü yarısı ile yüzme okulu yaptıracakmış, Derya kırk yaşına gelmiş başkaları yetişmeliymiş..edepsizz.. ve anında Acun açıklıyor ki, meğer zaten en baştan anlaşılmış ödülünü yarısı ile bir hayır yapılacakmış.. Bir insan(!) nasıl bu kadar olabilir ya..

Şampiyon olmak uğruna Derya'ya aptalca şeylerle yüklenmesi.. Derya'nın denize neden girmediğini açıklamasına rağmen, korktuğunu kabul et rahatla diye terbiyesizliğe devam etmesi çok berbat geldi bana. Derya'da ki evliya sabrımıydı desem, aşırı saflık derecesinde bir tepkisizlikmiydi desem, her ne ise bravo diyorum onca haksızlığa rağmen o halde kalabilmesini..ben kalamazdım doğrusu.

İhtiyaç sahipleri için, ormanlar, doğa için, özürlüler için yapılan sms'ler dışında hayatımda ilk defa bu sms'e katılıp Derya'ya oy gönderdim. Duruşu, eşine olan sevgisi, saygısı, o kadar güzel artıları var ki. Şu sabrının bende olmasını çok isterdim örneğin..

Nihat Doğan denen bir garip insanın o çiğliklerini görünce şöyle bir düşündüm bu adamla birlikte olan ünlü şahsiyetleri..aslında nasıl şahsiyetler olduklarının daha iyi gözüktüğünü düşündüm...bu kişiyle olabilmek!!

Bir insanı tanıdığında çevresinin kalitesi hakkında da bir fikir edinebiliyor insan, veya çevresini, sevdiğini, dostunu gördüğünde de bunu anlamak mümkün olabiliyor.

Klavuzu karga olanın...

15 Haziran 2011 Çarşamba

AŞK VE RUH İKİZİ...


Aşk ve ruh ikizi, ruhun diğer yarısı konularında saatlerce konuşabilirim. Aşkı, ruhunun diğer yarını bulup bu sevdayı yaşayamamak zor. sonrası zor.
Bence gerçek Aşk nasıl anlaşılır biliyormusunuz. Yıllar geçiyor ve sevginiz saygınız azalmıyor tutkuya dönüşüyorsa, ayrı kaldığınızda onu hala özlüyor ve yanında koşmak istiyorsanız, her geçen zaman onsuz hayatın ne kadar boş olacağını düşünerek geçiyor ve yıllar birbirini kovalıyor ama değişmiyorsa..bir tebessümü, içinizde adeta baharı oluşturuyorsa..eskiden acı kahveyi hiç sevmezken sırf o seviyor diye sizde seviyorsanız örneğin..siz ruhunuzun diğer yarısını bulmuş onunla yaşıyorsunuz demektir. Ve bu dünyanın en şanslı insanlarındansınız demektir.


Bir de; Diğer yarısı sandığınız insanlar sizi enkaza çeviriyorsa, ve gittikçe kendi içinizde yalnızlaşıyorsanız, sevmekten korkar oluyorsanız, umudunuzu yitiriyorsanız buna izin vermeyin sakın. Bir sevdiğim şunu diyordu, "insanlığı seviyorum ama insanları hayır".. İnsanlar çok hoyrat, çok can yakar çok vefasız oldu, bunun için yapacak birşey yok, tek şey şu olabilir..herkes yaşadıklarını hayat tecrübesi potasında yok etmesin..umudunuzu yok etmeyin. Kötü diye bir başkasını eleştiren insanlar aynısını ne rahatlıkla yapabiliyorlar. Herşeyin en güzelini hak ediyorsunuz bunu unutmayın.
 ---
Bu yazıyı bir blogcu arkaşa yorum olarak yazmışım az önce okudum. Üst paragrafta yazdıklarımın sonuna kadar katılıyorum..
 
Fakat diğeri..yazması kadar kolay olmuyormuş. Ruhumun diğer yarısı, kalbimin ve hayatımın tek ortağı sandığınız biri tarafından yerle bir edilmek sonrası bu enkazdan dirilmek... Çünkü inancınız çok kötü sarsılıyor..böylesi bir hayal kırıklığı sonrası neye inanacağınızı şaşırıyorsunuz, bütün hayat ezberiniz bozuluyor. Tabiki bu kişiye göre değişir, yaşanana göre, içte yaşatılana göre değişir. Kimisi çok duygusaldır böyle olur, kimisi daha farklı bakar çabuk atlatır..yürek, bakış ve Aşk meselesi bu..ama tamam budur dedikten sonraki ve yaşanmış yıllar sonrasındaki hayal kırıklığıyla kalmak, atlatmak kesinlikle kolay olmuyormuş.

Yıllarca beklediğiniz ve tüm boşlukları ve hayatınızı doldurduğunu düşündüğünüz birinin yarattığı boşluk tarif edilir gibi değil.
Şarkıda dediği gibi..gittikten sonra kalbinize lokma Aşk girmiyorsa, giremiyorsa...
Yıllar geçse bile tek bir an aklınıza geldiğinde, yüzü, bir mimiği, gözünüzün önüne geldiğinde boğazınızda bir düğüm oluyorsa yutkunuyorsanız...her anının debreşmesinde bir yerlerinizin kanadığını görüyorsanız...tüm dokunuşları haram saydıysanız artık... o sizi bıraksa bile, mantık hadi hayata devam derken, bir yerler olmuyor işte diyorsa...aşkı yaşarken volkan sıcaklığını tadan kalbiniz kutup soğunu yaşıyorsa, yüreğiniz ve gözleriniz döktüğü yaşlarda birbiriyle yarış ediyorsa..sonrasında sadece böylesi bir özleme tutuklu kalıyorsanız..ağırlaştırılmış müebbete mahkum gibi hissediyorsanız...kolay olmuyormuş.

Uzun zamandır bu konularda yazmıyordum, yazamıyordum..isteyerek olmadı....

12 Haziran 2011 Pazar

YİNE AMCA OLDUM...

2 Numaralı kardeşimin oğlu oldu dün. Fakat 7,5 aylık olunca herkesi bir korkuttu. Şu an küvezde kendi başına solumunu yapabiliyor, ve şükür anneside kendisi de iyi. Adını Ömer Berk koymuşlar.

Bu kardeşimin 18 ve 16 yaşlarında iki erkek oğlu var ve bu uzun aradan sonra bir erkek oğul daha geldi ailemize.. Biz ufak bir sülaleyiz. Benim 2 oğlum var Allaha şükür, bu kardeşimin 3 oğlu olmuş oldu, 3 numaranın iki kızı var birde 26 yaşlarında henüz bekar olan bir erkek kardeşimiz var. Ne güzel büyük bir aile oluyoruz..inşallah ilerde hep bir arada yemekler yer, sohbetler eder, birlik, dirlik, huzur içinde oluruz.

Resim alıntıdır yanına gidemedim henüz.

8 Haziran 2011 Çarşamba

DENEMELERİM...

Son zamanlarda neleri kaçırıyorum diye düşünmeye başladım. Ömrümün bir hayli kısmı ertelenmiş olarak geçti fakat son heba edilen 5-6 yılı tüm ömrüme bedel oldu. Kötü bir benzetme olacak ama bir doğa sever olarak sık rastladığım yılanın gömlek(deri) değiştirmesi olayını çok ilginç ve müthiş bulurum. Nasılda bir yenilenme çabasıdır o... Yenilenme ve değişim güzel şey, hele de iyiden güzelden yanaysa tabiki.

10yıllık bir pasaport çıkardım ve umduğum gibi olursa herşey Allahın izniyle sene sonuna kadar görmek istediğim ülkelere gitmeye başlayacağım. Bu arada da hiç yapmadığım şeyler yapmaya başladım.:) Yaşlanıyormuyum ne.:):p

Sarıyer sırtlarındaki Acar Sitesinde bir masaj salonuna gidip, sırasıyla buhar odası, türk hamamı, sauna vs. ve ilk defa masaj olayını denedim. Masaj güzel geldi, türlü türlü aroma kokulu masaj yağlarıyla, fakat daha güzeli olabilir diye düşündüm. Tavsiye ederim.


Bahçeşehirde Kübra Toksoy güzellik salonuna gittim belki çirkinlikten kurtulurum diye.:) Sadece yüz masajı yaptırdım. Bir tür eldiven takıyor ve yüzünüzde gezdirdikçe küçük darbeler hissediyorsunuz. Elektro Terapi Elektro Lifting Masajı diye birşey ve bunu sevdim, hem cilde iyi geliyor hem de şakak ve alında sinirleri gevşetici güzel bir etkisi oluyor. Kesinlikle tavsiye ederim.


Bakırköy Perihan Çicek Zayiflama ve Estetik Merkezine kavitasyon için gittim. Bu bölgesel incelme için ses dalgalarıyla yapılan bir yöntem. Spor yapıyorum ama bel göbek bölgesi inat ediyor.:) İşlem yapılırken kulaklarınız çınlıyor sürekli. Çok fazla etkili olmayacak gibi geliyor ama bir kaç seans sonra belli olur herhalde.

30 Mayıs 2011 Pazartesi

29 MAYIS 2011 KERPE GEZİSİ - DOĞASI ÇOK GÜZEL

2-3 defa bu geziyi kaçırmıştım, bu sefer inat ettim gidicem diye. Pazar sabahı hava kapalıydı ama boşver dedim, yola çıktık yağmur yağdı ufaktan, hiç umursamadım, şekermiyim ericem dedim ve sonuç; çok güzel bir gün oldu. Vardığımızda da yağmur çiseliyordu fakat sonra durdu ve hava açılmaya başladı. Bulutlu, sıcak olmayan tam yürüyüşü havası oluştu.

Şimdiler doğanın en güzel yüzü, en şirin en sevilesi hali.. Zaten resimlerde de göreceksiniz.
Yol kenarında, bir ailenin çalıştırdığı hoş bir yerde köy kahvaltımızı yaptık.
Yumurtalar kendi tavuklarındanmış. Bal, kaymak ve yörenin ekmeğinin kızartılmış hali çok güzeldi.

Yaklaşık 8-9Km.olan, yani oldukça kısa olan yürüyüş sonrası ise Kerpede
denize sıfır güzel bir yerde balıklarımızı yemek üzere yerleştik. Masaları denize doğru çevirip
harika deniz ve orman manzarası eşliğinde aşağı yukarı 2-3 saat oturduk. Tekir ve sıcak helvayı
oldukça beğendim ben. Hoş doğanın güzelliği, deniz güzelliği ve güzel dostlarla peynir ekmek
yense gene de çok harika olurdu. Herşey bahane, huzur ve sohbet şahane.
Ve resimler..birbirinden harika.. Kendinize bir iyilik yapın ve böylesi bir kaçışı siz de yapın arkadaşlar.