18 Ocak 2016 Pazartesi

DERTLEŞMEK...

Yalnızlığın doruklarındayım sanırım, dertleşecek kimsem yoktu, bloguma geldim, ya birisiyle konuşmalı ya yazılara dökmeliyim.. Sevgi ne acaip birşeymiş, insanın hayatını nasıl allak bullak ediyor..sonu alçaklık ihanet olduğunda.. 6 sene oldu..6 sene... sanki 6 ay olmuş gibi taptaze herşey.

Öfkem, nefretim, uğradığım haksızlığın verdiği gücüme gitme hali..6 sene oldu geçmedi. Nefret de bir duygu diyorlar, ne demeye çalışıyorlarsa, nasıl bir saçmalıksa.. Birine aslan deyince başka eşek deyince başka değilmi? Sevgi ayrı kutup, nefret ayrı kutup..

6 sene oldu, kimseyle fört etmedim, kimseyi sevmedim..sevemedim, ve güvenemedim..Allahım..ne acaip bir şey bu. bunlar bir zamanlar sevdiğim o insanın bana söylediği şeylerdi bunlar, şimdi neden olduğu şeyler.

İnsanın ölümüne sevdiği birine Alçak demesi tuhafıma gidiyor, ama gene de yetmiyor, daha fazlası bile az geliyor...6 sene önce yüreğinden taşan şey sevgiyken, şimdi nefret olması.. Kendisine en büyük haksızlıkların yapıldığını söyleyen bir insan, ve yaptığı... Ona, seni Allah kahretsin demek istiyorum, bunun bir işe yaramasını istiyorum, bana ödettiği diyet sadece 6 yıl değil, umudumun yok olması.. İşin komik tarafı amasız bir hastalıkla boğuşuyorum, 10 gün tedavi görmesem ölürüm, yani sağlığımda gitti ama umudumun gitmesi...

50 yaşına girdim, 14 Ocak doğum günümdü, doğum günümde ayrılacağını söyledi, doğdummu öldümmü.... Evlilikler bile artık 5 sene sürmezken..5 senelik bir emek sonunda söyledi, ölsem katlanamayacağım şeylere katlandım.. hadi ayrıldın be alçak, bari sonrasında insan yerine koysaydın, içimdeki yangını hafifletseydinde kendi kendimi yakmasaydım bu kadar..

Kocanın yaptığı hangi kötülüğü yaptım..ona söylemediğin söz kalmamışken ona dönmüş ve yanak yanağa resimler paylaşmaya başlamışsın..kendimi o kadar salak gibi hissediyorumki.. Ben ne haldeyim, bana bunu yapan ne halde..beni onla bunla aldattı dediğin adamla yanak yanağasın...

Sen nasıl bir insansın. Sureti bu kadar güzel bir insan nasıl bu kadar karaktersiz olabiliyor..nasıl aldandım..nasıl özü iyi sandım.. Kusur kalmamak adına, mahrum kalmamak adına bir insan ne kadar alçalabilir, olayları bilseniz ağzınız açık kalırdı.Yazık..insan neye güvensin peki, neye emek versin..üç kuruşluk şu hayatta bu kadar menfaat bu kadar alçaklık olması ne acı..

Hayallerim vardı yaşamak istediğim, mutsuzdum, boşandım bunların peşine düştüm...düştüm düştüm ve düştüm..düşmüş düşürdü beni...böyle düşmek yakışmadı bana, bazı sözleri söylemek yakışmadı, belki bunları yazmak bile yakışmadı ama umurumda değil..bu öfkeyle, nefretle insanın kötülük yapması o kadar kolay ki..bu his de yakışmadı bana..Hoşuma gitmiyor aklımdan geçenler, ben güçlüydüm bir alçak nasıl bu hale getirdi beni, zoruma gidiyor....

1 Haziran 2014 Pazar

Ölümü gerçekten hissetmek..

Yıllar önce büyük bir hata yapmıştım, çok sevdiğim kadın burda yazmamdan rahatsız oluyordu ve onun için yazmayı bile bırakacağıma inanmıyordu. Sonrasını hiç düşünmeden, sırf dönüşü olmayacağı için ve o inansın diye öldüğümü paylaştım..hayatımın hatalarından olduğunu sonradan gördüm. Bilmiyordum burdan seven dostlarımın olduğunu ve üzüleceklerini, çok pişman oldum, kendi kendimi çok zor durumda bıraktım fakat çok seviyordum ve ötesini hiç düşünememiştim, bir blogcu beni rezil etmeye çalıştı bilmeden etmeden oysa o sıralar çok kötü günlerimdi.. günlercede özür diledim, bazı dostlarım anlayışla karşıladı bazıları kızdı konuşmadı. Yıllar geçti o sevdiğimden hayatımın kazığını yedim terkedildim, hiç  birşeye değmeyeceğini çok acı bir şekilde öğrendim ama çok şey kaybettim onun yüzünden.. Ve sanırım o üzüntüyle denk gelen başka üzüntülerde birleştiğinden şimdiki hastalığıma yakalanmışım.. Yakalanmışım diyorum zira böbrek yetmezliği öyle sinsi bir hastalıkki son ana kadar işaret vermiyor.

Ve yıllar sonra ilk defa ve gerçekten ölüme yaklaştım, bulantı ve kusmayla hastaneye yatırıldım, acilden Edirde Tıp fakültesine yatırıldım ve diyalize girmeye başladım. Bu satırlarıda 16,günde hastaneden yazıyorum ve ne zaman çıkacağım belli değil, fakat diyalize mahkum olarak çıkacağım belli. Facede yazdım kısa bir şekilde fakat görülemedi.. olsun genede herkesin canı sağolsun.. Ateş her zaman olduğu gibi düştüğü yeri yakıyor.

Ölüme yaklaştığımda çok garip, büyüklerim aklıma geldi hep, büyükbabaannem, babaannem, anneannem,
dedelerim..çok severdim onları ve onlar bu dünyadan göçüp gittikçe hayatın daha tatsız olduğunu düşünürdüm. Çocuklarım tabiki, askerlikleri, düğünleri, çoluk çocuğa karışmaları... Dede olamıcam sanırım diye düşündüm... Ahireti düşünüyor insan, ya cenneti hak edemediysem diye korkuyor, ya sevdiklerimle bir arada olamazsam diye korkuyor..eksik olunca huzurlu olunmuyor sanırım..

 Aklıma yalnızlığım gelmedi, oysa bir yuva kurmayı çok istiyordum, aşık olmak sevmek gelmedi, belkide bundaki en büyük pay çok sevdiğim büyük ihanete uğradığım o kadındı..hatta aşk meşk o kadar boş geldi ki, sağlıktan başka herşey yalan diye düşündüm. Hayallerim var ve gerçekleştiremeyeceğimi düşündüm, hayata böyle devam etsem bile bunları gerçekleştirmek artık çok daha zor olacak. Bir alın yazısı var ve ne yapsan değişmiyor, insan sadece beterin beteri var deyip teselli bulmaya çalışıyor. İmtihan dünyası denilen şey bu olsa gerek, bazısı da tüm insanlık dışı hayata rağmen mutlu mesut, eksiksiz güzellikleri yaşıyor..

Buna şükür diyorum..belkide denecek başka birşey olmadığından.. Hastanede midesi dışarıda gezen var, 24 saat ağrı içinde düzelemeyen ve ölemeyen var..Sevdiklerinize sarılın...hemen şimdi..Çok şey o kadar boş ki..
Sevgiler..

13 Eylül 2013 Cuma

Sevdiğin için var olmak..sevdiğin için ölmek..


Hayatta insan neye inanıyorsa onun peşinde bir hayat yaşıyor doğal olarak.. Değerleri olanlar var olmayanlar var. Kime ne diyenler var, veya yüreğinin durdurduğu değerleri olanlar var..

İnancına kendini adayan, çocuklarına kendini adayan, zevkine kendini adayan, aşkına adayan, paraya adayan...

Tüm bu adanmışlıkların en sonunda, son nefeste bir soru sormak isterdim..acaba ne cevap alınırdı..!?

Titanikte bir sahne vardır unutulmayan..yok yok o kolların açıldığı sahne değil, benim için unutulmaz sahne gemi battığında bir tahta parçasında kalan o kızla çocuk, ve tahta parçası ikisini tartmadığı için kızı ona çıkarıp kendi suda kalan çocuk...çocuk donarak ölür kız yaşar, evlenir torunları olur..!

Tahta parçasına kendi çıksa, kız suda kalsa, o yaşayıp mutlu bir hayat yaşayabilir torunları olabilirdi.!

Hayatta da bu tür seçimler yapanlar vardır eminim..canını verdiğin veya verebileceğin insanmı bunu hak eder, sevenmi bu hakkı ona verir canını ortaya koyar..

Kaçı için değer, kim veya kimler için değer??

Değer deyip yanıldığınız oldumu hiç..??!

Hayatı anlamlı kılan şeylerden biride verilen, veya yürekte taşınan değerler.

Anneannemi çok severdim (Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun inşallah)..83 yaşından sonra yatalak oldu ve dedem rahmetli olduktan sonra yaklaşık 25-26 sene yanlız yaşamıştı.. Ömrünün son zamanlarında beni çok etkileyen bir sözü vardı.."bu kadar yeter çok yaşadım oğlum, parayla olsa ölümü satın alırdım derdi)..:(

Hiçbir beklentisi olmayan, hayattan zevk alamayan birinin sözleriydi bunlar..
Hayat ne kadar dolu ne kadar boş.. Ne için neye değer...

10 Ağustos 2013 Cumartesi

Değişmek...

Herkese Merhaba.. Oldukça uzun bir süredir bloga girmiyordum. Maillerime bir bakayım dedim, faceye bir bakayım derken birde bloga bakayım dedim ve gelmişken birşeyler yazmak istedim.

Eski yazdıklarıma baktım da, ne kadar sabırlı ve çok detaylı bir düşünceye sahipmişim, şimdi tahammülsüz ve çok şeyi boşveren bir yapım var. İnsan babasını, annesini, kardeşini çok sevebilir, ama ne kadar severse sevsin aşkla sevdiği bir insanın sebep olduğu şeyler daha derin sanki.. Anne, baba, kardeş sevgisi ile şarkı ve destan ne kadar varki?

Helede senin için tamamdır dediğin, herşeyin hiç yaşamadığın kadar güzelleştiği bir insansa bu sevdiğin nasılda değiştirebiliyor insanı. Hayatını bu uğurda sona erdiren yokmu? Çok acaip bir şey bu Aşk..

Ne kadar inanırsan, çok şeye inancın o kadar azalıyor, ne kadar çok seversen, bir daha sevme ihtimalin o kadar düşüyor. Bu herkese göre başka olabilir ama bende böyle oldu. Zayıflık değil bu, başka birşey. Çok yıkıcı bir hal alabiliyor. İnanmıyorsun, güvenmiyorsun.. Komik olan ne biliyormusunuz, buna neden olan bana böyle diyordu, "yaşadıklarım yüzünden kimseye inanamıyorum güvenemiyorum" diyordu. Trajikomik.. Zira böyle olduğu için çok daha fazla emek vermek zorunda kalmıştım, böyle olan birinin buna neden olması...

Berbat birşey bu.. Doruk noktanın hazzını bir daha yaşayamamak, buna yaklaşamamak.. Üstelik hayat geçip giderken, ve buna neden olan büyük ihtimal hiçbirşey umurunda olmadan hayat yaşarken.

Unutamayan bir hafızam olması ne kadar kötü.. 3,5 sene sonra bile bu konuda yazıyor olmak ne büyük aptallık..  Büyük bir ihaneti, alçaklığı hazmetmek çok zor oluyor. İnsanın hayatında bir çok şeyde değişiyor doğrusu. Zevk aldığı şeyler, davranışlar, acıma duygusu, dürüstlük anlayışı, insana hayata bakış, aşk ve tutkulu sevmek sözleri resmen korkutuyor insanı. Hıh..insanda acaip buruk bir gülümseme beliriyor.. hayatı boyunca 3 kuruşluk bir insana esir ve zavallı olmuş birini insana yakışır bir hayat yaşaması için 5sene emek verdikten ve ölesiye sevdikten sonra bu yaşamışlık müthiş birşey.

Değişiyor insan..kabuğuna çekiliyor, kızıyor kendine, aptal olma hayat geçiyor hadi artık diyor, ama beyin ve yürek o kadar hayal kırıklığına uğramışki.. İnanamıyorki, güvenemiyorki insan.. Çoğumuz değişiyor hayat içinde belki, ama bu değişim hayatı yaşanmaz yapan birşey. Kızgınlık var içimde sanırım, ona, kendime, çok şeye.. Sevmiyorum bu halimi...

8 Mart 2013 Cuma

BOŞANMAK...

Hayata dair yaşananlara rastladığımda okuyup birşeyleri anlamaya çalışmayı severim, bu nedenle bu hayat tecrübemi yazmak istedim.


1990 yılında evlenmiştim, ilk başta sorunlar çıktığında o zamanlar büyükler, "hele bir çocuk olsun herşey düzelir" diyordu, tabiki düzelmedi herşeyi daha çok içinde çıkılmaz hale getirdi. Ve istenen, hayal edilen hiçbirşey yaşanamadan yıllar geçmeye başladı. Normalde hanımlar çocukları için katlanır mutsuz evliliklere, burda erkek olarak ben katlandım. Çocuklar ufakken ayrılmadım, sırf çocukların hayatında kapanmaz bir iz kalmasın diye, ve sırf onlar daha sağlıklı olsun, aile ortamında olsun diye devam ettiğim gibi, sırf çocuklarım için her hafta ailemi pikniğe, gezmelere, her yere götürdüm birlikte gittik. Yıllar geçsin çocuklar büyüsün diye bekledim. Hem onlar büyüdü hem benim için dayanılmaz bir hal aldı evlilik. Boşanmak istediğimi söyledim. Hayatından memnundu çünkü sindirmek için hiç bir şey yaşatmadım, Allahımdan korktum, vicdanım elvermedi..bu yüzden kabul etmedi ama ben davayı açtım. Büyük oğlum 13 yaşlarındaydı, küçük oğlum 10 yaşlarında..büyük oğlum boşanmadan etkilendi, küçük oğlum daha pek aklı ermediği için çok etkilenmedi, ve anladımki 10 yaşından önce bunu yapmam lazımmış. Davalar uzun sürdü, zorluk çıkarmak için herşeyi yaptı, fakat çok şükür yıllar sürsede bitti. İlk işim kimliğimi değiştirmek oldu doğrusu, üstünde bekar yazan kimlik kurtuluşun yegane ispatı gibiydi.

Bir depoya koyduğum eşyaların arasında resim albümleri çıktı. Düğün resimleri, gidilen yerlerde çekilen resimler vs. Bakarken bir ömür film şeridi gibi geçiyor insanın beyninden. Bir yanlış tercihle kaybolan 22 yıl, fakat allah şükür 2 pırıl pırıl evlat..tek güzelliği. Ancak olan gerçekten çocuklara oluyor. Taraflardan biri iyi değilse hele, herşey çok daha zor oluyor. Sonrasında sırf çocuklarımın yakınında olmak, onlara hayat eğitimini vermek için tek başıma bir evde 2 sene yaşadım, okul çıkış yanıma geldiler, yedik içtik, sohbet ettik, gezdik. 2sene üst üste ege turuna çıktık baba oğul, ve her zaman yanlarındayım, onlar herşeyim.

Hayata dair özlemlerimi gerçekleştirmek, istediğim gibi bir yuvam olması için katlandığım bu yol çok yorucu bir yol oldu..içinde çok fazla zorluğun olduğu. Bazı mutsuz olup devam eden bay veya bayan arkadaşlarla sohbet ettiğimde, sonrasında ne yaparım, yalnız kalırsam, gibi korkuları var. Kimisi mutsuz ama paralı rahat ortamda diye düzenin bozmuyor, kimisi ekonomik bağımsızlığı yok diye..

Ben pişman değilim, tüm zorluklara rağmen. İstediğim gibi birşey kurarım veya kuramam Allah biliyor ama
katlanarak yaşamaktanda şansımı denemeyi tercih ettim. Bu aşamada insana en tuhaf gelen şeylerden biri düğün salonunda damatlık ve gelinlikle çekilen resimleri yırtarken hissedilen duygu oluyor. Artık hiç bir anlamı kalmayan o resimleri... Bir ömrü gömüp, küllerinden yeniden doğmaya çalışmak gibi..
İşte yaşanmadan asla bilinmeyecek bir duygu bu..

3 Ocak 2013 Perşembe

Merhaba Blogcu Arkadaşlar..

Çok uzun süredir yazmıyordum, bloga girmiyordum bile, az önce sevgili Vişnapla sohbet ederken yazmalısın dedi, beni cesaretlendirdi.. Zira eski ben değilim, değiştim, sanki daha katıyım, sanki herşey daha anlamsız. Hıh, nedenide büyük bir Aşk. Büyük bir hayal kırıklığı. Belki herşeyin üst üste gelmesi aslında. Sevip değer verdiğim dost olmak istediğim insanların ilgisizliği de belki. Bu anlamda dost denildiğinde aklıma Vişnap geliyor.

Yarım ve sahte olan şeyleri sevmedim hiçbir zaman, belki kendimi ifadede edemedim, fakat vefasız ve nankör olmadım. Aptalca bir hassaslığım oldu insan olmak, olabimek üzerine.. Nasibini alamamış olanlara yardımcı olmak istedim. Özü iyi sandığım insanlarda gerçekten sandığımı gördüm, belki hep aptallık benimdi, belki hep anlamadım yanıldım, belki şanssızdım bilmiyorum ama sonuç olarak herşeyin anlamsızlaştığı bir noktaya geldim.

Bir kadın konsomatris olmamalı, erkeklerin içki sofrasına meze olmamalı dedim, yaşam tarzının bu olabilmesinin mümkün olamayacağını düşündüm, ama tercih söz konusu olduğunda olmadığını gördüm. Aslında hayat anlayışı isteği bu da olabiliyormuş. Yaptığı bu hatanın, veya buna benzer iğrençliklerin, eşlerinin yüzünden olduğu kılıfına sığınıp yalan ve sahte yüreklerin rahatlatıldığı, suçtan günahtan sıyrılmaya çalışanları gördüm. Merdiven silmekte tercih, eli kolu rahat durmayan üç kuruşlukların masasında olmakta..

Bir kadının, kendini aldatan kocasıyla olmaması gerektiğini düşündüm. Katmak, katlanmak arasındaki farkı bilerek. Onurunun, gururunun olması gerektiğini, bir erkeğin onu bu duruma düşürmemesi gerektiğini düşündüm, istedim.. Ne acı.. Meğer müstehakmış, insan kendini buna müstehak kılabilirmiş. İnkar etttiğim, olamaz dediğim, olmamalı dediğim şeyler gerçekten insanı alt üst ediyor. Kime güvenebilirsin böyleyken, kimi insan yerine koyabilirsin, kime inanabilirsin?

Bir kadının sevdiği kocasına nasıl sevgiyle baktığını gördüm, ona ilgisiz, yok gibi davranan kocasına. Ben farkettim içim sızladı o andaki o kadının içindeki fırtınayı, kocası farketmedi. Kadının sunduğu sevgi dolu ilgi nasılda havada kaldı..nasılda kimsesiz, öksüz. Ve işin kötüsü o adam hep böyle odun olacak ve o kadın hep bunun eksikliğiyle yaşayacak.

Bir kadın..eşi asgari ücretle çalışıyor yaklaşık 800TL.ye, 300TL.kredi ödüyor, sigarasıda var adamın, akşam kahveyede çıkıyor, eşi kış geldi kabanım yok diyor, adam para yok diyor, çocukların üstü başı yok diyor, adam para yok diyor çıkıyor gidiyor, kadın 2 oğluyla başbaşa. Yemekleri genelde patates yemeği.. Evde yapmak için incik boncuk işleri alıyor, 150TL.lik iş yapmış, bununla çocuklara birşeyler alacağım diyor. İsyan ediyor, ayda 300-400TL, gelirim olsa bu adamın yanında bir saniye durmayacağım diyor.

Üç kadın..arkadaşlarla sohbet ortamı. Konu evlilik ve kadın erkek ilişkilerine geliyor. Bu hanımlar boşanmış hanımlar, ve hep bir ağzından "artık evlenmem, bulurum birini kafama göre yaşarım" diyorlar. Daldan dala durumumu revaçta artık, Erkekler derdi bunu oysa. Değerlerden çoğunu ortamda göremiyorum, aslında hayatın içinde göremiyorum artık.

İnsan var, insan olamayan var, inanıp hayal kırıklığına uğramak var, dostum ol dediğinin seni umursamaması var, kimisinde onur var, kimisinde hiç yok ve umurunda değil, dünya yansa hasırı yanmaz insanlar var, zaaflarının zevklerin peşinde zavallı olanlar var, umursamayan çok var.
İnsan olmak, insan gibi yaşamak ne zormuş. 47 yıl oldu, görür yaşarmıyım acaba..