29 Ocak 2010 Cuma

TEŞEKKÜR EDERİM..

Oğlumun doğum gününü kutlayan, güzel dileklerde
bulunan sizlere çok ama çok teşekkür ederim.
Allah yavrularımızı bizlere bağışlasın, hepimizin
yavrusunun kaderini, hayatını, ahiretini, ailesini, yuvasını
güzel kılsın..
Bir kez daha çok teşekkür ediyorum çok sağolun..

28 Ocak 2010 Perşembe

DOĞUM GÜNÜ..

Canım büyük oğlumun doğum günü bu gün. İçim buruk
çünkü yanında değilim, benden 175km. uzakda şu anda.
Şükür ki yarın küçük oğlumla birlikte yanıma gelecekler.

Canım oğlum, aslan oğlum ,büyüdükçe bazı şeyleri daha
iyi anlayacağınıza eminim... Her zaman sizi çok seveceğim
ve her zaman her koşulda yanınızda olacağım.
Doğum günün kutlu olsun biricik yavrum. Hayat size hep
en güzel şeyleri getirsin.
Sizi çok seviyorum...

27 Ocak 2010 Çarşamba

ÜZGÜNÜZ. :(


Sevgili Siyah Kelebek arkadaşımızın eşinin başına talihsiz
bir kaza gelmiş, bunu şimdi öğrendim ve çok üzüldüm.
Eşi sanırım uzun süre işini yapamayacak zira mobilya işi
yapıyormuş. Allah en kısa zamanda şifa versin diliyorum.
İyi insanların, güzel ailelerin bu tür şeyler yaşamalarına
çok üzülüyorum, hayat yeterince zor... Böyleyken
değer verilesi insanlar ağlarken gülmek hoşuma gitmiyor.
Ben birlikteliğin ve duanın gücüne inanıyorum, dostlar
bu günler için olmalı diye düşünüyorum, dualarımızı
dileklerimizi bu güzel aileye, Siyah Kelebek ve eşine
gönderelim en azından diyorum..

MİM - KENDİNİ ANLAT

http://birilerianlatsin.blogspot.com/ beni bu konuda mimlemiş
çok teşekkür ediyorum ve hemen yanıtlara başlıyorum.

1-Eskiden çok daha anlayışlı ve tahammüllüydüm fakat son
yıllarda yaşadıklarım sanki tüm hayatım boyunca verilen
sabır ve tahammülü tüketti adeta. Bu durumu sevmiyorum
ama bazı şeyler yoluna girdikçe eski halime geleceğimi
düşünüyorum, bunu istiyorum.

2-Randevu olayında çok hassasımdır, bekletmeyi ve
bekletilmeyi sevmem, en fazla 20dk beklediktenden
sonra sinirim bozulmaya başlar. Heleki şu zamanda cep
telefonu diye birşey varken...

3-Etki tepki insanıyımdır, hemen hemen hiçbirşeye kayıtsız
kalmam. İyi şeye misliyle karşılık verdiğim gibi bana veya
sevdiğim birine haksızlık yapıldığında da kayıtsız kalmam.

4-Herhangi yanlış bir hareketin sade bana yapılması önemli
değildir benim için. Değer verdiğim birine, veya suçu olmayan
bir insana kötü birşey yapıldığında bunu yapan o güne kadar
yakınımdaysa da o günden sonra olamaz, uzaklaşırım.
Dobralığı severim, eğer bir hata yaparsam fazla zaman geçmeden
yüzüme vurulmasını severim, "sen 3gün önce bunu yapmıştın"
denilmesini sevmem.

5-Onur, gurur, kişilik gibi şeylere çok fazla önem veririm.
Hele şu son 5 yıl içinde tanıdığım biri bu konuda daha keskin
olmama neden oldu. Ya hep ya hiçtir benim için, az olsun
öz olsun diye düşünürüm. Yarım yamalak şeyleri sevmem.
Ve şunun daha fazla farkına vardımki SAYGI en ama en
önemli şey, herşeyin direği bu. Önce saygı duymalıyım
eşim veya dostuma, yoksa sevgi kar gibi eriyor zamanla.

6-Doğayı ve hayvanları çok severim, güneşin batışı
kendimden alır beni gerçi son zamanlarda ruhumun
yorgunluğundan olsa gerek aynı hazzı alamıyorum ama..
Sigara ve içki kullanmıyorum. Özel günlerde belki
birkaç kadeh, veya yazın soğuk bir bira istisna.

7-Kafa dengi biriyle aç açık Dünyayı gezebilirim, en fazla
o andan aldığım huzura önem veririm, eğer dostumla eşimle
mutluysam geri kalan herşey teferruattır benim için, ne 5yıldızlı
otel, ne dünya mutfağı, ne atlar, ne katlar.. Ev hayatını çok
severim, ne yaşaycaksam ailemle yaşamak isterim, önceliğim
her zaman ailemdir. (Her ne kadar şu anda ailem olmasa da.)

7Yetmedi.:) Bir tanede benden olsun.:) Baklava türü
tatlıları ayranla yerim, hatta evdeysem veya ortam
müsaitse yoğurt katarım.:) Sabahları yatağımdan
muhakkak ilk sağ ayağımı yere koyarak kalkarım, evden
çıkarken ilk sağ ayağımı basarak çıkarım. Çay veya kahveden
ziyade her zaman ayran veya meyve suyunu tercih ederim.
Bu kadar deşifre olmak yeter sanırım.:)

Şimdii ben gene bir bakayım bakalım bu konuda mimlenmeyen
arkadaş varmıı.:)

http://deryayla.blogspot.com/
http://degirmendenmektupvar.blogspot.com/

26 Ocak 2010 Salı

MİM - SİYASET


Sevgili SİYAH KELEBEK  mimlemiş beni sağolsun
siyaseti sevmememe rağmen gönderilmiş mim,e
boynumuz kıldan ince.:)
1-Dokunulmazlık kaldırılması konusunda ne düşünüyorsunuz?
Çok geç kalınmış bir durum bu. Hiçbir makam hiçbir suçtan
kaçış yeri olmamalıdır. Bırakın dokunulmalığın kaldırılmasını
öyle saçma bir adaletimiz varki hapisteki pislik bir pkk,lı ordan
çıkıp milletvekili olabiliyor. Bumu demokrası şimdi?
 
2-Seçim barajı kaldırılmalı mı? Neden?
Herkes Meclisde temsil edilsin olayı güzel ama bu kadar
çokluğu ülkemiz beceremiyor gibi geliyor bana ne yazıkki.
Ülkemizde var olan herhangi bir azınlığın, temsil edilmese bile
hak hukuk, vicdanı olanlar tarafından, mecliste olanlar tarafından
gasp edilmemesi gerektiğini düşünüyorum, ve bence baraj
indirilmemeli diye düşünüyorum. Kolisyonları gördük tek parti
gelemediğinde, aslında seçim ve yönetim sistemi değiştirilmeli.
 
3-Adayların belirlenmesinde nasıl bir yol uygulansın.
Bu konuda kesinlikle birşey yapılmalı. Lider ne diyorsa o,
değil, halk ne diyorsa o olmalı. Herkes bölgesindeki
milletvekilini seçiyor diyemeyiz, zira bizde her zaman parti
başkanına oy verilmiştir. Ya düşündüm de bizim ülkemizde
herşey sırf halkada bırakılmamalı henüz, çünkü onlara kalsa
Kamer Genç gibiler meclise girebiliyor bu sefer.

4-Yargı bağımsızlığı sizin için ne anlam taşıyor?
Bir toplumda, ülkede en önemli en emin olunması gereken
en büyük değer yargı bağımsızlığıdır, öyle olmalıdır. Yargıyı
temsil edenler en bağımsız düşüncelere sahip, en vicdanlı,
en dürüst, en adaletli, en,lerden oluşmalıdır.

5- Beşinci soruyu mim kuralı gereği bizim düzenlememiz
gerekiyormuş işte hazırladığım soru. Bu sorumimlediğim
bloglara.Onlarda kendi sorularını hazırlayacaklar tabiki.

Bu konuda Siyah Kelebek uyuşturucu hakkında soru
sormuş önce ona cevap vereyim sonra kendi oluşturacağım
soruya geçeyim.
Uyuşturucu bu güzel Ülkemizde hergeçen gün daha büyük
yaralar açan ve hala yeterince üzerine eğilinmediğini
düşündüğüm vahim bir konu. İnsanlığın daha güzel gelişmesi,
toplumun iyi ve düzgün bireylerden oluşmasının tek yolu
gençliği korumak ve onları güzel insanlar yapabilmektir,
yoksa istediğiniz kadar herşeye yatırım yapın, bu yatırımı
yapmadığınız sürece yaşam gün geçtikçe çekilmez kötü
bir hal alacaktır.

Benim kendi hazırladığım soru şu. İnsanlığın geldiği ve
gittiği nokta ortada. Akıl almaz şeyler yaşamaya başladık.
Evlatlar ana babasını öldürüyor yok yere. Parçalanmış
cesetler bulunuyor. 17aylık bebelere tecavüz ediliyor,
5-6yaşında kızlara tecavüz edilip kuyulara atılıyor öldürülüyor.
Bu sabah atv de seyrettim, abiler kızkadeşlerine tecavüz ediyor
sadece dün gayrı meşru ilişkiyle dünyaya getirilen iki bebeğin
anneleri tarafından sokağa bırakıldığını, bir bebeğin soğuktan
donarak öldüğü izledim tv.de.
Çok daha fazla iğrençlikler akıl almazlıklar noktasına gelindi.
Ben cezaların daha şiddetli ve sert olmasından yanayım, hatta
tasarlayarak, planlayarak yok yere (hırsızlık yaparken rıskını
kazanma derdinde olan masum birini öldürmek gibi, masum
5-6yaşlarında bir kıza tecavüz ederek öldürmek gibi, evinde
çoluk çocuğuyla uğraşan eşini bekleyen masum bir kadını
kolundaki 3-5bilezik için) canına kıyanların idam edilmesini,
bu gibi suçlar için idam cezasının geri getirilmesi gerektiğini
düşünüyorum. Acımasız gibi gözükebilirim, ama ya şu
yazdıklarımı yapmak nasıl bir insanlık ve acımasızlıktır acaba?


Eveet bu mim,ide böylece sonuçlandırmış oldum. Bir bakim
bu mim bir çok blogcuya ulaşmış olabilir, ulaşmayan varsa yandı.:)
Baktım ve üç kurbanı seçtim eğer kabul ederlerse.:)

http://stuven.blogspot.com/
http://bilge-orfe.blogspot.com/
http://ozgurmanav.blogspot.com/

25 Ocak 2010 Pazartesi

NAZIM HİKMET


Nazım Hikmet - Bence Simdi Sen de Herkes Gibisin

Gözlerim gözünde aşkı seçmiyor
Onlardan kalbime sevda geçmiyor
Ben yordum ruhumu biraz da sen yor
Çünkü bence şimdi herkes gibisin

Yolunu beklerken daha dün gece
Kaçıyorum bugün senden gizlice
Kalbime baktım da işte iyice
Anladım ki sen de herkes gibisin

Büsbütün unuttum seni eminim
Maziye karıştı şimdi yeminim
Kalbimde senin için yok bile kinim
Bence sen de şimdi herkes gibisin
Nazım Hikmet Ran

24 Ocak 2010 Pazar

ZAMAN GİRDABI


Bilmediğim doyumsuz bir girdapdı,
Şimdi isyankar bir anı
Bitmek bilmeyen bir öfke
Zamanı ve anlamı anlamsızlaştıran.

Umutların yok edildiği günlerden
Umudun yok edildiği bu güne..
   Zamandan önce  açılan derin insan izleriyle.

Son nefeste geriye bakıp
güzeldi diyebilecek bir yaşamışlığa,
yeni bir umuda
acımasız zaman girdabında...
Ya yalnızlık dağılana, ya yok olana...

23 Ocak 2010 Cumartesi

KIYMET


Ara verdiğim ve aslında daha uzun olmasını düşündüğüm gün
14 Ocaktı ve o gün doğum günümdü..hayatımdaki en kötü
doğum günümdü diyebilirim. Olsun hayat bu kimbilir daha
neler bekliyor beni. O gün ve öncesi salak bir kaderin
getirdikleri ve daha bilmediğim getirecekleri varken çok
fazla uzatmayı düşünmüyorum artık, netice de gerçekten
bazı şeyler bizim irademiz dışında gelişiyor. Ve tabiki
tercihlerimiz doğrultusunda gelişiyor. Daha önceki yazılarımda
dediğim gibi ya yanılıyoruz ya da yanıltılıyoruz. Ben
üzerime düşeni yaptığıma inanıyorum. Hayatta kimbilir
daha nasıl insanlar çıkacak karşıma, ama allahtan bir
daha böylesi bir yaşamışlığı yaşatmamasını çok diliyorum
doğrusu. Zaten artık zor, zira bu yaşamışlık bir ömrün
ezberini çok derinden bozdu. Ne emeğin karşılığı olduğuna
inanıyorum, derin tutkulu bir Aşk, ne sonsuz bir sevgi,
ne büyük anlamlar bekliyorum hayattan.

Ve birşeyi sorguluyorum bir süredir..kıymet bilmek?
Düşündünüzmü hiç kaç kişi var yaşantınızda kıymetini
bildiğiniz? Veya kıymetinizi bilen? Az önce salak bir kader
dedim ya, salak bir hayat diyorum şimdi, zira öyle şeyler
gördümki ciğeri beş para etmez birine kıymet verilebiliyor
bu hayatta..ne tuhaf ne saçma. Herkesin hayata bir bakışı
var, bir ölçüsü var yaşamda, yani düşünün şu bebek katilini
bile sevenler var ardında olanlar var..bunun gibi.

Allah ölçüsü ve bakışı doğru güzel İNSANlarla karşılaştırsın,
emeğin, gerçek sevginin kıymetini bilen insanlarla karşılaştıştırsın
beni, çocuklarımı, sevdiklerimi, sizleri.. Kıymet bilmek dedik ya,
düşündünüzmü gerçekten değer verdiğiniz kıymet verdiğiniz
ama aslında bunu hak etmeyen biri olabilirmi acaba hayatınızda?

Belki var ama siz göremiyorsunuz bir şekilde, ve bir gün anlayacak
göreceksiniz..ne ürkütücü değilmi.. Yani uğrunda ölürüm
dediğiniz kıymetliniz birinin aslında böyle çıkması, herşeyin
yalana dönüşmesi, hiç etmesi, aslında özü, karakteri bambaşka
biri çıkması, ve sizin böyle birine itibar ediyor, seviyor olmanız..
.ama dost, ama sevgili olarak..

Yaşadığımız şu an'a kadar acaba ne kadar sandık ve acaba
daha ne kadar sanacağız bazı şeyleri, ne kadar boşa çıkarılacak
herşey...

22 Ocak 2010 Cuma

HAYAT OYUNU, OYUN HAYATI


Bazıları hayatı bir oyuna benzetir.

Bir oyunla, onun kurallarıyla açıklamaya çalışır. Benzettiği oyunun kurallarının da hayatta geçerliliği üzerine bağlantı kurmaya, hayatı bu oyunun kuralıyla oynamanın güzelliğine ve doğruluğuna inanır. Böylece keyif alacağımızı söyler…
Oyun oynamak için oyuncu olmak gerektiğini söyler…
Haliyle bir çeşit yarışmaya dönüşen hayatta kazanmak, rekabet, rakip kavramları ortaya çıkar. Kuralları olan büyük bir HAYAT OYUNU…
“Oyunun kuralı budur” diyerek başlarlar hayat oyununa…

Kimi hayatı briçe benzetir; kuralları briç kurallarına uydurur. Yorumlamak için ise zekâ gerektiğini söyler…
Kimi futbola benzetir; takım oyunu olduğunu söyler, sportmenlik gerektiğini ve takım kurallarına uyulması halinde kazanılacağını söyler.
Kimileri satranca benzetir; hamlelerin düzgün oynandığında kazanılacağından bahseder. Kendini rakibin yerine koyup, onun gibi düşünüp, önceden onun hamlelerini tahlil edip hamle yapılması gerektiğini söyler.
Kimi tavlaya benzetir; şans faktörünü önemseyerek şansların ve fırsatların iyi değerlendirilmesi gerektiğini söyler.

Kimi tiyatroya benzetir; en çok alkışı almak için rolün en güzel şekilde yapılması gerektiğini söyler, vb. daha nice oyunlar ve kurallar…
Bu oyunların kötü ya da zararlı olduklarını söylemiyorum. Oyun olarak kaldıkları, Oyun olarak görüldükleri sürece, keyif alındıkları sürece sorun yok…
Dedik ya, kazanma üzerine rekabet üzerine kurulunca haliyle ve çoğunlukla rekabet savaşa dönüşür, rakip ise düşmana… Oyun da oyun olmaktan çıkar.
Savaş oyununa dönüşür sonra da…
Kimse de savaştan, oyundan aldığı keyfi alamaz haliyle…
Sık sık blöf yapan, yanlış yorumlar yapan, briççiler,
Sık sık faul yapan futbolcular,
Sık sık başkası gibi düşünmeye çalışan satranççılar,
Sık sık zar tutan tavlacılar,
Sık sık rol yapan tiyatrocular…
Bir şekilde kabul ettikleri oyunun birer oyuncusu olmaktan çıkıp oyuncağı olmuştur artık…

Bakmayın aslında oyuna kaptırmışlardır kendilerini. Kendi oyunlarına ya da başkalarının oyununa… Yani oyuna gelmişlerdir. Oyuna getirilmişlerdir. Oyuncak olmuşlardır.
Yani keyif de almazlar artık oyunlarından…
Bu da HAYATIN OYUNUDUR onlara.
Zaten “oyunun kuralı budur” derken de belliydi oyuncak olacakları… Evet, hayat oyundur. Gerçek değildir. Ama hayat oyunu hiç değildir.  OYUN HAYATIDIR. Oyalanmak için… Oynayabilirsiniz, oyalanabilirsiniz, oynaşabilirsiniz de…

Oyuncak olmadığınız sürece…

(Alıntı) (K.DURAK)

14 Ocak 2010 Perşembe

Hoşçakalın..


Ne kadar olduğunu bilmediğim bir süre buralarda olmayacağım,
yorumlarınız ve herşey için teşekkür ederim sevgili arkadaşlar.

11 Ocak 2010 Pazartesi

DOSTLUK BİLDİRİMİ


Siyah Kelebek sağolsun dostlarına katarak bu güzel bildirimi
bana da layık görmüş. Çok teşekkür ediyorum kendisine. 

Bunda bir sayı üzerinden paylaşım yapmak istemiyorum
bloguma yorum bırakan, güzel paylaşımda bulunan tüm
arkadaşlara bunu göndermek istiyorum. Ve dostluk üzerine
sevdiğim yazılardan birini paylaşmak istiyorum.

Saate bakmaksızın kapısını çalabileceği bir dostu olmalı insanın... "Nereden çıktın bu vakitte" dememeli, bir gece yarısı telaşla yataktan fırladığında; "Gözünün dilini" bilmeli; dinlemeli sormadan, söylemeden anlamalı... Arka bahçede varlığını sezdirmeden, mütemadiyen dikilen vefalı bir ağaç gibi köklenmeli hayatında; sen, her daim onun orada durduğunu hissetmelisin. ihtiyaç duyduğunda gidip müşfik gövdesine yaslanabilmeli, kovuklarına saklanabilmelisin. Kucaklamalı seni güvenli kolları, ...dalları bitkin başına omuz, yaprakları kanayan ruhuna merhem olmalı... En mahrem sırlarını verebilmeli, en derin yaralarını açıp gösterebilmelisin; gölgesinde serinlemelisin sorgusuz sualsiz... Onca dalkavuk arasında bir tek o, sözünü eğip bükmeden söylemeli, yanlış anlaşılmayacağını bilmeli. Alkışlandığında değil sadece, asıl yuhalandığında yanında durup koluna girebilmeli. Övmeli alem içinde, baş başayken sövmeli ve sen öyle güvenmelisin ki ona, övdüğünde de sövdüğünde de bunun iyilikten olduğunu bilmelisin, "hak ettim" diyebilmelisin. Teklifsiz kefili olmalı hatalarının; günahlarının yegane şahidi... Seni senden iyi bilen, sana senden çok güvenen bir sırdaş... Gözbebekleri bulutlandığında yaklaşan fırtınayı sezebilmelisin. Ve sen ağladığında, onun gözünden gelmeli yaş..

Can Dündar

10 Ocak 2010 Pazar

SUNSHİNE AWARD (GÜNEŞ IŞIĞI ÖDÜLÜ)

















http://sensizyildizlarabakamam.blogspot.com/ tarafından
ödüllendirilmişim kendisine çok teşekkür ediyorum.
Bloglar bir çok farklı şeyin paylaşıldığı bir sürü farklı
rengin, ışığın olduğu birer bahçe. Öyle farklı paylaşımlar
varki insanı bazen düşündürüyor bazen üzüyor. Çoğu
zamanda blogların bazı şeyleri kattığına inanıyorum her
alanda, bir çok farklı pencerden bakışı görmek, düşünce
ve bakış dağarcığının gelişmesine büyük katkısı olabiliyor.
Bu paylaşım, bu ödül için bir kez daha teşekkür ediyorum.

Bu ödülün 12 kişiye verilmesi gerekiyormuş fakat ödül
ve mimler çok fazla kişiye gönderildiğinde blogcular gittikçe
bunları yollayacak blog ve arkadaş sıkıntısı yaşanıyor malumunuz..
Hayatbiryanılsamadır, eğer bana kızmazsa veya yanlış anlamazsa
5kişiye yollasak olurmu diye iznini bekliyorum, daha sonra
bu güzel ödülü paylaşmak istiyorum.
--
Tamam, gerekli izin geldi ve aynı fikirde olunduğu teyit
edildi, şimdi ödülü dağıtmaya geldi sıra. Ödülü alanın
5kişiyi ödüllendirmesi gerekiyor..

http://www.anka-yansimalar.blogspot.com/
http://curcuna-siyahkelebek.blogspot.com/
http://ilgimicekenlerkuantum.blogspot.com/
http://newcihan.blogspot.com/
http://ozgurmanav.blogspot.com/

Arkadaşlar kabul ederseniz beni sevindirisiniz, gönderemediğim
arkadaşlar lütfen yanlış anlamasın olurmu..

6 Ocak 2010 Çarşamba

MESAJ DEĞİL PAYLAŞIM..!


Beni rahatsız eden bu konuyu yazmak istiyorum. Bir bloger
arkadaş hakkımda ki ufak bir dedikodudan bahsetti. Birde
zamanında bir adsızdan gelen adsıza yakışır bir yazı vardı..
Bekar olduğum için sözde bir tür arayışdaymışım..!
Bu özel bir şey ama o beyni kalbi bozuklar herşeyi daha iyi
anlasın diye yazıyorum. 2006da boşanma davası açtım ve
zaman aşımı sürecinde..bir çok ağzı yanmışlık yaşadığım için
asla bu ucuz yollara başvuracak biri değilim!
Ben ne yazılarımda ne de yorumlarımda hiç birşekilde kimseye
mesaj vermek gibi düşüncem yok, olmadı..! Yazış tarzımda
bir yanlış bir yanlışım varsa bunu böyle hisseden lütfen beni
uyarsın.

Bir yanlışım varsada eğer bu bilinçli değil körlüğümden kendi
bakışımdan olabilir ancak. Kime ne diliyorsam yorumlarımda
canı gönülden diliyorum. Bir blogerin mutlu bir aile resmini
gördüğümde allah şahidim ben de mutlu oluyorum, nazar
değmesin diye hem yazıyorum hem gönlümden geçiriyorum.
Bu kadar saçma sapan evlilik ve ilişki varken mutlu olanların
varlığı beni ancak mutlu ediyor.

Bazı bloger hanımlar resimlerini yayınlıyor tek olarak veya
arkadaşlarıyla, bunda ise ilk aklımdan geçen..şimdi birçok
erkek asılırcasına maksatlı yazabilir, acaba yazmasammı,
onlar gibi gözükürmüyüm endişem oluyor. O bloglara
yazarken daha dikkatli yazmaya çalışıyorum, ve asla ama
asla hiç bir yorumda veya burdaki yazımda herhangi bir
mesaj vermeye çalışmıyorum.
O bir kaç kişi diye düşündüğüm kalbi beyni bozuklar
bunu çok iyi bilsin istiyorum. Bazı insanların bozuk
hayatları, anlayışları, bakışlarına yansıyor sanırım!

2 Ocak 2010 Cumartesi

GÖNÜL GÖZÜ


Adamın biri, ilk defa gittiği küçük bir kasabada şaşkın
şaşkın gezindikten sonra yol kenarında duran bir arabanın
yanına sokulmuş ve arka koltukta tek başına oturan kız
çocuğuna: - Buraların yabancısıyım, demiş. Parkın hemen
yanıbaşındaki fırını arıyorum, çok yakın olduğunu söylediler.

Küçük kız, arabanın penceresini iyice açtıktan sonra:
- Ben de buraya ilk defa geliyorum, demiş..
Ama sağ tarafa gitmeniz gerekiyor herhalde.

Adam, küçük kızın da yabancı olmasına rağmen
bunu nasıl anladığını sormuş ister istemez.

Kız: -Ihlamur çiçeklerinin kokusunu duymuyor musunuz?
diye gülümsemiş. Kuş cıvıltıları da oradan geliyor zaten.

- iyi ama, demiş adam, bunların parktan değil de
tek bir ağaçtan gelmediği ne malûm?
- Tek bir ağaçtan bu kadar yoğun koku gelmez,
diye atılmış kız. Hem biraz derin nefes alırsanız,
fırından yeni çıkmış ekmeklerin kokusunu duyacaksınız.

Adam, gözlerini hafifçe kısarak denileni yaptıktan sonra,
cebinden bir kağıt para çıkartıp teşekkür ederken
farketmişti onun kör olduğunu.

Küçük kız ise, konuşurken bir anda sözlerini yarıda
kesmesinden anlamış, adamın kendisini farkettiğini.
Işığa hasret gözlerini ondan saklamaya çalışırken

- Geçen yıl bir kaza geçirdim, demiş, görmeyi
o kadar çok özledim ki. Sizinkiler sağlam öyle değil mi?

Adam, küçük kızın tarif ettiği yerde bulunan fırına
yönelirken:
- Artık emin değilim, demiş.
Emin olduğum tek şey, benden iyi gördüğündür.

-------
Bu hikaye çok hoşuma gitti paylaşmak istedim. Gönül
gözü böyle birşey olsa gerek. Göz görmese bile bazı
şeyleri görebilmek... Bir insanı tanırken önce görsel
intiba oluşur, daha sonra nasıl biri olduğunu anlamaya
çalışırız. İşte sanırım burda o gönül gözü devreye giriyor.
Bazı insanların bu gözü çok kapalı oluyor,ne insandan
anlıyor, ne doğrudan... Bazı insanlar da öyle iyi görür ki
kelebek olacağını hissedip tırtıla bile sevdalanır...