26 Ağustos 2010 Perşembe

Her hikâye yarımdır aslında...

Birden gülümsediğimi fark ettim... Hangi anı beni böyle gülümsetti acaba diye hızla zihnimden geriye sarmaya başladım düşündüklerimi...

Vaktiyle beni çok ağlatan, çok canımı yakan bir şeye gülümsediğimi fark ettim... Hayret... Zaman hakikaten ne çok şeyi alıp götürüyor, yerine başka bir şey koyuyor... Başka insanlar, başka teselliler hatta bambaşka bakış açıları... Zihnin bir oyunu mu bu acaba?
Şarkının bir yerinde “Biz yarım kalan bir hikâyeyiz” diye şiir okumaya başlıyor ya Tarkan... İşte orada duruyorum... Çok kötü anılarla dolu olsa da hangi aşk hikâyesi tam ki? Ya da kim tamamlandım diyebiliyor ki?

Hepimiz hep eksik eksik yürümüyor muyuz? Cem Mumcu’nun çok sevdiğim bir kitabı vardır, adı “Hayat Kırıklığı”... Sanki tamamlıyor bu iki cümle birbirini...

“Hayat kırıklığı içinde yarım kalan bir hikâyeyiz şimdi...”

Ve her defasında yarım kaldığımız yerden tamamlıyoruz birbirimizi... Çok yıllar önce görkemli Hazar’ın tam ortasından kurumaya başlayarak birbirinden bağımsız iki gölcüğe dönüştüğünden ve bugünün uydu haritalarından bakıldığında iki küçük su lekesi gibi göründüğünden söz ettiğim hüzünlü bir aşk öyküsü yazmıştım.
Kurumuş gölün ortasında üzeri toz kaplı eski gemilerin acıklı yalnızlığı kadının kaderine ve kuruyarak biten bir gölün sonu ise bir türlü iflah olmayan o aşkın sonucuna denk düşüyordu.

Ve öyküm şöyle bitiyordu:

“İşte böyle sevgili... Seninle ikimiz artık haritada iki küçük su lekesi... Hiçbir nehir kavuşturamaz bizi...”

Ama bence...
Yarım kalan hikâyelerin birbiriyle tamamlanma, bağımsız cümlelerin birleşme vaktidir şimdi...

16 Ağustos 2010 Pazartesi

KADER KISMET....

Hayat mutlu olacağınız şeyleri sizin karşınıza çıkarmıyorsa, o ortamı oluşturmuyorsa siz mutlu olmayı öğrenmek zorunda kalmıyormusunuz acaba? Öğrenmek...

Daha kötülere bakarak, belki şükrederek elindekilerle yetinerek, ama aslında içerde biryerde özlemlerle hayatı tüketmek.

Acı olan şu ki hayatı tüketirken taşıdığınız katmak istediğiniz özlemler hayallerde tükeniyor birer birer, hayat herkese herşeyi sunmuyor maalesef. Bir insanlık kantarı olsa, terazinin diğer tarafına koyduğunuzda sizi yerinizden kımıldatamayacak insanlara bakıp şöyle bir canın sıkılmaması mümkün değil. Somaliye, Afganistana bakıp şükür demek güzel ama gerçekler değişmiyor ki yanınızda sizin koşullarınızda olan insanlar hatta sizin kadar insan olamayan insanlar sizden çok fazlasını yaşıyor bir şekilde.. Elden birşey gelmeyip beklemek, ummak, umut ederek yaşamak...

Umut edilenler, yaşamak istenenler hayatın hangi diliminde hangi yaş sayısında gelirse tamamdır? 30iyimi, 40iyimi, 45nasıl, ya 50..? Bindiğiniz hayat treninde camdan seyrettikleriniz gittikçe daha güzelleşebilir diye umut ederken ya buzul, veya çöl alanlarına gidiyorsa tren, kaderinizin  tamamlanacak yolculuğu buysa?

Ürkütücü değilmi? Dilerim değildir. Ne benim, ne de kimsenin...

9 Ağustos 2010 Pazartesi

KUŞLAR VE EŞEKLER

8 Ağustos Pazar günü Hakkı YALÇIN yazısıdır.

Kuşlar göç ederken kimseden bir şey beklemez. Kuşlar ölürken bağırmaz. İnsaf dilenmez. Kuşlardaki yürek, tırnağımız kadar bile değildir ama kuşlar onurlu ölür. Biz insanlar öylesine hain, öylesine kana susarız ki, kuşlar gibi kendimizin bile kanına gireriz.


Kuşlar cesaret örgütüdür. İnsanlar birbirini katletmenin sanıkları. Kuşlar insanları utandırmaz. Ama insanlar, kuşları bile utandırır. O insanlar ki, kuş kadar çocuklara bile tecavüz eder.

Bu alem sadece insanlar yaşasın diye yaratılmadı elbet. Kuşlar doğuştan böylesine ürkek değildi, onları insanlar ürküttü. İşlerine geldiği zaman başlarına düşen "kuş pisliğinden" talih sebebi üretenler, kuşların ödünü patlatmaktan hiç rahatsız olmadılar.

İnsandır zalim olan. Kuşlardır asil olan. İki canlı arasındaki orantısızlığı, bu gerçekler dengeler. İnsan kalıbına ihanet eder. Kuş asaletini belgeler. İnsana uygun olan, eşek bedenidir. Kendilerine eşeği örnek alır. O yüzden insanlar birbirine "Eşek herif" der. Pişman olduklarında bile "Eşeklik ettim" diye af dilenir. Birbirlerini "eşek sudan gelinceye kadar" dövmekten zevk alırlar.

İnsanların eşek kadar kalbi vardır da, kuş kadar asaleti yoktur. Kuşlar insanlara ne mal olduklarını öğretir. Uçarken de, öterken de... Kuşlar sessiz sedasız ölür. Eşekler anırır. Kuşlar, özgürlük mücadelesinin ne kadar kutsal olduğunu belgelerken, insanlar eşeklik etme yarışındadır.

Kuşları bir kere ürküten insanlar, onları bir daha kandıramamıştır. Ve o küçücük kuşlar için bile, tuzak kuracak kadar alçalmıştır. Eşekler her kadere, her yüke boynunu eğmiş. Her türlü yalan vaatlere kanmıştır. O yüzden eşeklik bu topraklarda "baki" kalmıştır.

*******************************
Politikacılardan insanları tüketme vergisi alınsın. Allah katında da haktır. Kul katında da.


* * *
Bekaret satışı
Macaristan'da bir genç kız, internet üzerinden, bekaretini açık artırmaya çıkardı. Bir İngiliz alıcı 200 bin pounda, bu satışın alıcısı oldu. Genç kız, ailesinin borçlarını bahane etti. Ve şimdi İngiltere'ye gidiyor. Genç kızın fiyatını öğrendik ama onu satın alan adam da 3 paralıkmış. Bizdeki yavşak Bodrum çapkınları gibi.

* * *

İnsan, ruhunda açılan yaradan da ölür.

4 Ağustos 2010 Çarşamba

BENCE BAZI İNSANLAR VE BOK BÖCEKLERİ ARASINDAKİ BENZERLİK...

(Yazıda bu kelimeyi kullanmak zorunda kullandığım için özür dilerim)
Öncelikle şunu söylemek istiyorumki bu yazıyı birilerini düşünerek yazmadım, tüm hayatımı ve hayatı düşünürken çok genel bir düşünce halinde gelişti. Ve yazıma şöyle başlamak istiyorum; bir bok(tezek) böceğine, ne yapıyorsun sen, bokla yaşanır bu kadarda bok taşımaya uğraşılırmı diyebilirmisiniz?? Diyemezsiniz çünkü düşünecek olursak bu bok onun için nimettir öyle değilmi?

İşte bana göre benzerlikte burda başlıyor, bir çok insan bok taşıyor ve onu nimet sanıyor. Bir hayvanı bunu için suçlayamazsınız, ama insanı? Bence insanıda suçlamayalım sadece bırakalım nimetiyle yaşasın! Yaradan dünyayı oluştururken bu hayvancığa bu düşmüş ne yapsa etse değişebilir bunun farkında olabilirmi? Peki ya insan??
Bir arı çiçekten çiçeğe müthiş güzelliklerde dolaşır özünü taşırken, bu böcekde boklarla uğraşıyor. İnsanlarda biraz öyle değilmi? Kimileri güzel bir yaradılışa sahip, akıl mantık irade sahibi ve bunu kendi insanlığını ve dünyayı güzelleştirmekte kullanıyor, kimileri tam aksi..bok böceği gibi boka nimet diyor, onunla ve onun yolunda yaşıyor.

Şu uzay ve internet çağında artık cahillik asla mazur görülecek birşey değil bence! Her güzellik, her doğru, iyi olan şeyler, ve çirkin, yanlış, kötü olan şeyler bu kadar göz önünde yaşanır ve tartışılıyorken..bundan sonrası sadece ve sadece tercih oluyor ve işte o da herşeyi belirleyen oluyor.

Bu bok böceğini düşünürken ilk aklıma gelen şey şu imralıda bebek katili pislik, ve en az onu seven 1milyon insan aklıma geldi..sizcede güzel bir örnek değilmi bu?? Bir pisliğe nasıl itibar edebilir aklı başında bir insan?

Şu resimdeki bok böceğini bir süre seyrettim, hafif yokuş yukarı olan bir yerde uğraşıyordu, 4-5 defa geriye tekerlense bile nimetini bırakmadı başta, sonra baktı olmuyor bıraktı gitti.. Bu böcek uçabilen bir böcek yani yukarıya çıkıp koşullara baksa boşuna uğraşmayacak, peki bunu göremediği yapamadığı için aptal diyebilirmiyiz böceğe? Ya insana?? Bazı insanların bu bok böceği kadar düşüncesiz(!) olması ilginç ve acı öyle değilmi?

3 Ağustos 2010 Salı

BAZI İNSANLAR VE BOK BÖCEKLERİ..

Merhaba arkadaşlar. Başlıkta o kelimeyi kullandığım için özür dilerim ama bu böceğe böyle deniliyor.
Bu resmi Bileciğe geziye gittiğimizde arkadaşlar çekmişti, orda bir süre seyretmiştik çabasını.. Bir gün düşünürken bazı insanlarla bu böceğin bir benzerliği olduğunu düşündüm, bununla ilgili bir yazı yazdım, fakat sizlere ne düşündürüyor merak ettim. Lütfen bir düşünün olmazmı, bazı insanlar ve bok böcekleri...?