31 Mayıs 2010 Pazartesi

İNANMIYORUM ARTIK..

Bir süredir yazamıyorum içimden gelenleri. Blogdaki şu son tatsızlık, bazı bölünmeler, tuhaf şeyler, davranışlar, üstüne özel hayatımdaki tatsızlıklar. Düşünmek bile istemiyorum hiçbirşeyi, zaten düşündüklerimi yazıya geçiremiyorum. Paylaşımdan ziyade kendime bir iç döküş yeriydi burası. Kendime bile içimi dökmek istemiyorum. Sanırım bazı inandığım şeylere inancım kalmadığı için.

Mesela Aşk,a inanmıyorum artık. Emeğe de inanmıyorum. Şansa inanıyorum. Çünkü çiğeri beş para etmezlerin ne aşkın kıymetini bilerek ne de emek vererek çok güzel şeyler yaşadığını gördüm görüyorum. Bir şans denklemi gerekiyor bazı şeylerin olması için. Şans olmadıktan sonra Aşkı bulsanızda gerisi gelmiyor, emek versenizde anlamı olmuyor. Ama öyle yaşanmışlıklar varki zerre gerçek Aşk yok, gerçek bir samimiyet emek yok ama herşey yerinde genede. Bu anlamda hayattan beklentilerimi hayallerimi bile değiştirdim.
Hayatı anlamaya çalışmıyorum artık, anlaşılır gibi değil çünkü.

Aşk veya emek, veya duygular, haklar, gibi şeylerde yazmayı düşünmüyorum bundan sonra, boş geliyor bana. Börek, çörek, çorba, çiçek, böcek, geziler vs. en iyisi..

27 Mayıs 2010 Perşembe

AHDE VEFA..

(Şu resimdeki anlatımın güzelliğine şu anlama bakarmısınız)

Ahde vefa; çok geniş anlamlı ve güzel iki kelimeden ibarettir.
Ahd: Yemin, misak, söz verme, ittifak, korumak, tavsiye etmek.
Vefa: Sözünü tutma, borcu ödeme, dostluk ve sevginin gerektirdiği davranışlarda bulunma.
Ahde Vefa: Verdiği sözde durmak, yaptığı anlaşmaya sadık kalmaktır.

Ulvi meziyetlere sahip insan ve toplum ancak sevgi, dostluk ve güveni ahde vefa ile yakalayabilir. Sevgi, iyilik ve güven ancak ahde vefa bahçesinde boy atar, gelişir ve olgunlaşır. Unuttuğumuz ya da unutturulduğumuz bir güzel haslettir vefa… Günümüzde çok az rastladiğimiz bir özellik, Toplumu toplum, insani insan yapan bir güzelliktir vefa…

Söz vermek, verdiği sözde durmak, yaptığı her işte ve anlaşmada sadık kalmak ahde vefadır. Yani, özü ve sözü bir olmaktır. Belki de insanı insan yapan en önemli hususlardan biridir.  İnsanlar olarak en kötü şartlarda bile sadakatle verdiğimiz sözleri muhakkak yerine getirmeliyiz. Anamıza, babamıza, yakınlarımıza, dostlarımıza özetle birbirimize karşı da vefâlı olmalıyız.
Sözünü yerine getirenler, ahdine vefa gösterenler hem Allah nezdinde hem de kullar nezdinde sevilen ve itibar görenlerdir. Dürüst, emin ve güvenilir vasıflarıyla vasıflanmak her insan için bir hedef olmanın ötesinde, her insanın üzerinde şerefle taşıması ve olmazsa olmaz bir meziyet olarak algılanmalıdır.
(Beğendiğim alıntılardan derleme)

Olgun insan güzel söz söyleyen değil, söylediğini yapan ve yapabileceklerini söyleyen adamdır.
(Confucius)
****************************
İnsanlar günümüzde nasıl da nankör değilmi? Aileler de verilen emekler nasılda görülmez oluyor zamanla, nasılda kıymet bilmez olunuyor Bakın şu hayatın içine, nasıl da bozuluyor insanoğlu. Anne babanın yaptıkları nasılda hiç oluyor. Bir anne baba 5 evlada bakıyor 5evlat bir anne babaya bakamıyor, hatırlanmaz olabiliyor.

Bir zaman bir şekilde hayat geçirmiş sevgililer eşler ne hale gelebiliyor. Bir zamanlar canınız kadar sevdiğiniz insan nasılda canınızdan bezdirir olabiliyor. İnsanlar nasılda bencil ve acımasız olabiliyor, iyi güzel bir insana dahi nasıl kötülükler vicdansızlıklar yapabiliyor. Siz ne kadar iyilik yapsanızda karşınızdakinde ahde vefa olmayınca, yani insan insan olmayınca hepsi boş. Fedakar insana vefasız olmak nasıl bir acımasızlıktır.
Ahde vefa demek, sözü ile özü bir olmak demektir.

Bir insanın bir çok eksiği olabilir ama vefasızlık sanırım en kötü olanıdır, bu herşeyi anlamsız kılandır bence.
Vefa sözde olmaz yaşamın içinde göstererek olur, doğrulukla, dürüstlükle, samimiyetle olur. Vefanın olduğu yerde riya olmaz, ikiyüzlülük olmaz.

Allah bizi doğru yoldan ve ahde olan vefadan ayırmasın..

25 Mayıs 2010 Salı

Necip Fazıl Kısakürek (1905 - 1983)

Kısakürek'in 27. ölüm yıldönümü..

26 Mayıs 1905'da doğdu. Necip Fazıl'ın çocukluğu, mahkeme reisliğinden emekli büyük babasının İstanbul Çemberlitaş'ta ki konağında geçti. İlk ve orta öğrenimini Amerikan ve Fransız kolejleri ile Bahriye Mektebi'nde (Askeri Deniz Lisesi) tamamladı.

Şairliğe ilk adımını on yedi yaşında iken, annesinin arzusuyla başladı ve ilk şiirleri Yeni Mecmua'da yayımlandı. Milli Mecmua ve Yeni Hayat dergilerinde çıkan şiirleriyle kendinden söz ettirdikten sonra, Paris dönüşü yayımladığı Örümcek Ağı ve Kaldırımlar adlı şiir kitapları onu çok genç yaşta çağdaşı şairlerin en önüne çıkararak edebiyat çevrelerinde büyük bir hayranlık ve heyecan uyandırdı. Henüz otuz yaşına basmadan çıkardığı yeni şiir kitabı Ben ve Ötesi (1932) ile en az öncekiler kadar takdir toplamayı sürdürdü

Şöhretinin zirvesinde iken felsefi arayışlarını sürdürüp içinde yeni bir dönemin doğum sancısını hisseden Necip Fazıl için 1934 yılı gerçekten de hayatının yeni bir dönemine başlangıç olur. Bohem hayatını en koyu rengiyle yaşadığı günlerde Beyoğlu Ağa Camii'nde vaaz vermekte olan Abdülhakim Arvasi ile tanışır ve bir daha ondan kopamaz. Necip Fazıl' ın hemen tümünde üstün bir ahlak felsefesinin savunulduğu tiyatro eserlerini birbiri ardına edebiyatımıza kazandırması bu döneme rastlar. Tohum, Para, Bir Adam Yaratmak gibi piyesleri büyük ilgi görür. Bu eserlerden Bir Adam Yaratmak, Türk tiyatrosunun en güçlü oyunlarındandır.

1980'de Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü'nü, 'İman ve İslam Atlası' adlı eseriyle fikir dalında Milli Kültür Vakfı Armağanı'nı (1981), Türkiye Yazarlar Birliği Üstün Hizmet Ödülü'nü (1982) almıştır. Ayrıca Türk Edebiyatı Vakfı'nca 1980'de verilen beratla 'Sultan-üş Şuara' (Şairlerin Sultanı) ünvanını kazanmıştır.

Beklenen

Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.

Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni,
Gelme, artık neye yarar?

Necip Fazıl Kısakürek

24 Mayıs 2010 Pazartesi

TAZE PATATESLİ UNLU BÖREK

Bu böreği sevgili Bir dut masalı arkadaşımızın blogunda görmüştüm bir süre önce ve ben bunu yaparım demiştim, nihayet yaptım. Yakınımda ince yufka açan güzel bir yerden 1kg yufka aldım, yeni mahsul patates aldım, yumurta fırçasını bulamamıştım ondan bakarken gördüğüm patates ezeceğinden de aldım, ki iyiki almışım güzel işe yarıyormuş.

Aynen yazıldığı gibi patatesleri haşladım ve ezdim, fakat keçi peyniri yerine eski kaşar vardı onu denemek istedim ben. Eski kaşarı kalınca rendeledim, yumurta sarılarını, ve yağlı suyu, unu hazırlayıp işe koyuldum.
Yufkalar öyle inceydiki zor açılıyordu doğrusu, yağlı suyu serpip sonra yufkayı katlayarak heryerine değmesini sağlamaya çalıştım. Unu büyük bir süzgece döküp yufkanın üstüne serptim, ortadan katladım ve düz olan tarafa önce patatesleri bir kaşık yardımıyla sererek üstüne de eski kaşar peynirini aynı şekilde serdim. Sonraa yavaşça katlayıp rulo haline getirdim ve sanırım 12-13cm uzunluğunda kestim, tepsiye dizip yumurta sarısını üstlerine sürdüm. Tepsi doldu ama yufkayı çok almışım hem yufka hem malzeme kalınca bir tepsi daha yaptım bende, ama bu sefer dolama şeklinde yaptım gül böreğimi diyorlar bilmiyorum ona.
Diğer tepsiye katık biraz az kaldığı için büyük bir parça beyaz beyniri ufalayıp kattım, biraz acı kırmızı pul biber, azıcık kekik serperek yeni katığını hazırladım. 

Önceden ısıtılmış bir fırında 175 derecede diyor ama sevgili annemin ne kadar ısındığını bilmediğim bavul fırında kaç derecede piştiğini bilmeden atıp arasıra bakarak beklemeye başladım sanırım 35-40dk.da oldu.
Vee gerçekten çıtır çıtır gayet güzel oldu, kaşar farklı bir tat vermiş ve eridiği için patatesi tutmuş, ikram ettiğim tüm hane sahipleri beğendi. Taze yemek gerekiyor doğal olarak soğuduktan sonra çıtırlığı gidiyor.
Şimdi sırada yine kolay olan sigara böreği yapıp ocağa bir damla yağ sıçratmadan sunuma hazırlayabilmek.

20 Mayıs 2010 Perşembe

BLOG ÖDÜLÜ..

Sevgili Ece hanım bu Sweet Blog ödülünü yollamış. Çok sevindim, bu inceliği için çokk teşekkür ediyorum kendisine..
Kural olarak on kişiye yollanması gerekiyormuş fakat baktımda onar onar dağıldığı için çok fazla blog bu güzel ödülü yaşamış. Ben henüz bir şekilde ulaşmayan tüm arkadaşlara yollayarak paylaşmak istiyorum izninizle.

17 Mayıs 2010 Pazartesi

İZMİT SANSARAK KANYONU YÜRÜYÜŞÜ

Blogcu arkadaşım Nurdan hanım ve grubu sayesinde Sansarak Köy’üne ve kanyonuna gitmek nasip oldu. İznik ilçe merkezine 17 km mesafede olan Sansarak köyüne eski adı “Sarı Kısrak”. Köye girdiğinizde kendinizi Anadolu’da hissediyorsunuz, mutlaka görülmesi gerekir bence, kerpiç evlerin çokluğu oldukçe ilgimi çekti, eski zamanda yolculuk ediyor gibisiniz. Rahmetli Kemal Sunal’ın “Davacı” filmi burada çekilmiş.  Köylü geçimini tarım ile kazanıyor ama çok fakirler.
Araçla köyden ormana doğru ilerleyip ortalama 3km kadar gittikten sonra araçdan inerek yanımıza sadece su alarak sola aşağıya doğru inen patikadan inip yürümeye başladık, orman içinden yaklaşık 1 km kadar indikten sonra dere kenarına varıyor ve dereye girip yürüyüşe başlıyorsunuz. Rehberimiz iyiki yanımıza malzeme aldırmamış, "ellerimiz boş olmalı tutunmak için" demişti çok haklıymış. Fakat 70li yaşlardaki Nihat beyin sırt çantası ile olması ve molada anında sofrasını kurması taktire şayandı.:)
Bu indiğimiz dere İznik gölünü besleyen kollardan bir tanesi “Kayalı Dere” diye geçiyor. orta zorlukta bir parkura sahip bazı yerler derin bazı yerler geniş dar diye devam ediyor küçük su birikintileri mevcut soğuk suya dayanabilirseniz yüzebilirsiniz ama su çivi gibi soğuk. Bu jakuzi gibi doğal oluşumların birinde suya girdik suda 1dk kalamıyorsunuz, fakat müthiş bir dinçlik veriyor insana.

Parkurda çok dikkatli olmanız gerekiyor çünkü ayağınızı burkmanız halinde hem size hemde gruba tüm günün işkence olması işten bile değil, o koşullardan çıkmanız çok zor, zira kanyon yürüşü sonunda araca dönmek için tırmandığımız uzun ve dik yürüyüş günün en zorlu kısmıydı bence, hele de hamlık olunca en yorucu kısmıydı diyebilirim.:) Ama herşey çok zevkliydi, patikası bile olmayan orman içinde zirveye varmanın zevki başka.:)
Bu güzel grubun adı "Yaban Kazları" bu ismi genelde zorlu parkuları tercih ettikleri için koymuşlar ve bence de güzel yakıştırmışlar. Sanırım bundan sonra sık sık bu grupla zorlu parkularda olacağım. Herkese tavsiye ediyorum. Bu yaz hayatınıza değişiklik yapın. Eğer hiç yapmadıysanız bir kere dahi olsa deneyin böyle yürüyüşleri. Bir doğa düşkünü olarak bence harika bir olay.

15 Mayıs 2010 Cumartesi

AH BİZDE GÖRSEK ÜLKEMİZDE...

Singapur’da Nanyang Teknik Üniversitesi Tasarım ve Medya Bölümü öğrencileri ister çatının altında, isterlerse de üstünde çalışabilirler. Buna imkan tanıyansa, doğal ortamla yüksek teknolojiyi kaynaştırmayı hedefleyen bu sıradışı okul binası. Proje, CPG Danışmanlık Şirketi tarafından tasarlanmış ve uygulanmış. CPG Danışmanlık Şirketi, bünyesinde sadece eğitim yapılarının gelişimine odaklanmış çok disiplinli bir uzman grubun yer aldığı Singapur’daki tek firma. Proje, 2006 yılı Haziran ayında tamamlanmış ve 2007 yılında eğitim kurumları kategorisinde “DesignShare Onur Ödülü” almış.

Kampüsün merkezinde, bol ağaçlı bir alanda yer alan bu 5 katlı bina, iç içe geçmiş, 3 organik bloktan oluşuyor. Oditoryum, medya stüdyoları, kütüphane ve sanat galerileri gibi ana mekanlar, binanın ortadaki açık alana bakan çeperlerinde yer alıyor.

Projenin en dikkat çekici taraflarından biri olan eğimli yeşil çatılar, binayı kampüsteki diğer yapılardan ayırt ediyor. Görsel etkisinin yanı sıra işlevsel olarak da kullanılan çatılar, kullanılabilir açık alanlar yaratıyor, toplanma ve seyir mekanları olarak da hizmet veriyor. Her katta ve her bir noktada farklı bir persperktif, farklı bir algısal deneyim sunan, düz ve alışılagelmiş fikirlere meydan okuyan proje aracılığıyla bir sanat okulunun yaratıcılığına uygun bir ortam oluşturulmuş.

Yeşil çatılar aynı zamanda, binayı izole ediyor, civardaki havayı serinletiyor ve arazinin sulanması için yağmur suyunu topluyor. Bina cephelerinde boydan boya uygulanan cam kaplama ise, yaratıcı faaliyetlerin gerçekleştirildiği iç mekanlara doğal ışık sağlarken, ısıyı azaltan yüksek performanslı bir bina kabuğu da oluşturuyor.

Cam cepheler, öğrenci ve öğretmenlerin binayı, çevredeki peyzajı deneyimlemesine imkan tanıyarak, içerisi ve dışarısı arasında görsel bir alışveriş sağlıyor. Cam duvarlar aracılığıyla stüdyo ve sınıflara -çevredeki ağaç yapraklarından süzülmüş olarak- doğal gün ışığı alınıyor. Projenin tasarımcıları, bu tarz ışığın öğrencilere ve mekanın kullanıcılarına huzur vereceğini belirtiyorlar.

Proje, kimilerine göre yeşil strüktürlere ve çevre duyarlı yapılaşmalara öncülük ediyor, kimilerine göreyse uyumlu olduğunu iddia ettiği doğal ortamla yarışıyor. Getirilen eleştirilerde, eğimli çatı gerektirmeyen bir arazide böyle bir uygulamaya gidilmesinin, bulunduğu arsa verilerine uygun, doğal ortamla uyumlu bir yaklaşım sayılıp sayılamayacağı üzerinde duruluyor. Sadece çatısının çimenle kaplı olmasının bir yapıyı “yeşil” ilan etmek için yeterli olmadığı gerçeğinden hareketle, toplanma mekanı teşkil ettiği söylenen çatının gerçekten de insanların toplandığı bir yer olmayı başarıp başaramadığı da merak uyandıran noktalardan biri.

Ancak bu sıradışı yapı, -eleştirilere rağmen- yenilikçi bir tasarım anlayışınca geliştirilmiş. “Gri” dünyamızın “yeşil”e dönmesinin ancak bu vb. projelerin çoğalmasıyla mümkün olacağı ifade ediliyor.

13 Mayıs 2010 Perşembe

NE DİYEYİM SANA EY DÜNYA...

Ey masumum, gözlerindeki ürkekliği ile içimi sarsanım, işlenmemiş saf pırlantam, baktığımda gözlerimi dolduranım, ey güzel Zehra.. Hayatın boyunca kimbilir neler yaşayacak göreceksin, inşallah kimse gözlerini kapatmaz, oyuncağınla oynadığın gibi seninle oynanmaz! Kula kul olma güzel kızım, samimi duygularının onurunun ezilmesine izin verme, tercihlerin insana yakışan değerler olsun. Mal mülk şan şöhret görürmüsün bilemiyorum, sen hep kendin gibi saf ve temizi ve böylesi duyguları satın al duruşun ve insanlığınla. Tamah edeceğin şey önce yüreğindeki değerler olsun. Tercihine dikkat et ki insan olduğumuzu belirlerler, dikkat etki kötü kaderin olmasın kızım. Mutlu yalanı tercih etme. Kalpler ve ruhlar üzerinde maddenin hakimiyeti vardır sen bu zaafa düşme güzel kızım. Sen orda ben burda, sen kimbilir nerde..ben tüm yüreğimle Allahtan senin için bunları diliyorum yavrum.
Ah adını bile bilmediğim güzellik, sana hem hepsini diliyorum, hemde Filistinde var olmaya çalıştığın hayat içinde senin için birşeyler yapamadığım için af diliyorum. Dilerim umut ölümden çok önce gelir.:(( İnsanlar neleri nasıl yaşarken dilerim yaşam sana bundan sonra güzel olarak gelir.... Hayat adil değil güzel kızım, senin hiçbir suçun yok.. İnsanlığı affet...

11 Mayıs 2010 Salı

Ferrari'sini Satan Bilge Kitabından..

İyi insanlar kendilerini sürekli güçlendirirler.  Konfüçyüs

Kendinize güvenin. Tüm ömrünüz boyunca sürmekten haz alacağınız bir yaşam biçimi yaratın. Olasılığın küçücük gizli kıvılcımlarını körükleyip başarı alevlerine dönüştürerek kendi potansiyelinizi maksimum şekilde kullanın. F.C.McClellan

Çoğu inan fiziksel, entellektüel veya ahlaki açıdan olsun kendi potansiyel varlıklarının çok azını kapsayan dar bir çemberde yaşar. Hepimiz içinde hayal bile etmediğimiz şeyleri çekip çıkarabileceğimiz yaşam sarnıçlarına sahibiz. W.James

Ben bir yaşam sanatçısıyım; benim sanat eserim yaşamımdır. Suzuki

Büyük hayalperestlerin düşleri asla gerçekleşmez, onlar her zaman daha fazlasını ister. A.L.Whitehaed

Yaşam benim için küçük bir mum değil. O elimde tuttuğum muhteşem bir meşale gibi ve onu gelecek nesillere geçirmeden önce olabildiğince çok ışık saçmasını istiyorum. G.B.Shaw

Bir düşünce ekersin, bir eylem biçersin.    Bir eylem ekersin, alışkanlık biçersin.
Bir alışkanlık ekersin, karakter biçersin.    Bir karakter ekersin, kaderini biçersin.
**
Sonuçta tercihleriniz kişiliğinizi etkiler ve belirler. Kimlerle birlikte olduğunuz da kişiliğinizi etkiler.